İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İş Sağlığı Ve Güvenliği

Son güncelleme tarihi 2 Ekim 2020

Makale ve İncelemeler
Av. Seçil SAĞEL-İş Sağlığı ve Güvenliği

İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ
§ 1. GİRİŞ

İş Sağlığı ve Güvenliği kavramının pek çok yönden önemi bulunmaktadır. Bununla birlikte İş Sağlığı ve Güvenliği önlemlerinin ilk amacı esasen işçinin sağlığının korunmasıdır. İş Sağlığı ve Güvenliği kurallarının hemen hemen tamamı emredici niteliktedir. Nitekim İş Sağlığı ve Güvenliği¬nin sağlanması esas itibari ile sosyal devlet ilkesinin bir gereğidir ve Anayasa’nın 56 maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip bulunduğu, devletin herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak için gereken yapmakla yükümlü bulunduğu dü¬zenlenmiştir. Buna uygun olarak devlet, işçilerin işyerinde sağlık ve güvenliklerini sağlayıcı önle¬melerin alınmasını sağlamak zorundadır.1
İş sağlığı ve Güvenliği alanı işverenin sorumluluğundan işyerlerinde alınması gerekli önlem¬lere, devletin yükümlülükleri ve iş hayatının denetiminden işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği ör¬gütlenmesine, özel işçi gruplarını koruyucu hükümlerden iş sağlığı ve güvenliğine aykırılığın hukuki ve cezai yaptırımlarına kadar pek çok konuyu kapsamaktadır.2
Ülkemizde iş sağlığı ve güveliği kuralları geniş bir alan yayılmıştır. Nitekim sadece İş Kanu¬nunda değil Borçlar Kanunu, Sosyal Sigortalar Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanunu ve diğer birta¬kım kanunlarda iş sağlığı ve güvenliği ile doğrudan veya dolaylı ilgili pek çok hüküm bulunmakta¬dır. Öte yandan iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin pek çok İLO sözleşmesi de ülkemiz tarafından onaylanmıştır. Bu çalışmada ise iş yerlerinin iş sağlığı ve güvenliği bakımından örgütlenmesi hükmü ile ele alınmıştır.
4857 sayılı iş kanunu iş yerlerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda örgütlenmesine özel bir önem vererek 1475 sayılı kanundan oldukça farklı hükümler getirmiştir.1475 sayılı kanun döne¬minde iş sağlığı ve güvenliği alanına ilişkin olarak çıkarılan tüzük ve yönetmeliklerde çoğunlukla İLO sözleşmeleri ve tavsiye kararları esas alınmıştır. Yeni kanunda ise iş sağlığı ve güvenliği yö¬netmeliklerinin büyük çoğunluğu doğrudan AB direktiflerinin çevrilmesi sureti ile çıkarılmıştır.
İş hukuku uluslar arası boyuta sahip bir hukuk dalıdır. Bunun içerisinde iş sağlığı ve güvenliği konusu doğrudan insan hayatı ile ilgili bulunduğundan pek çok uluslar arası kaynakta yer almıştır. Bunun gibi iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına AB nin temel amaçları arasında yer verilmiştir.3

§ 2. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KAVRAMI
I. Genel Olarak
İş sağlığı ve güvenliği, işçilerin sağlığı bakımından en olumsuz koşulları yaratan sanayi devri¬miyle birlikte önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Teknolojinin gelişmesiyle işyerinde ken¬dini gösteren yoğun makineleşme ve teknoloji transferi, eskiden doğaya karşı savaşan insanları bu kez işletme tehlikelerine karşı mücadele etmeye ve bu alanda koruyucu nitelikte önlemler almaya zorlamıştır. İş sağlığı ve güvenliği kavramı işçilerin fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan tam bir iyilik halinin sağlanıp sürdürülmesini, çalışma koşulları nedeniyle işçilerin sağlıklarının bozulmasının ön¬lenmesini, işçilerin mesleki risklere karşı korunmasını, işçilerin fizyolojik ve psikolojik niteliklerine uygun işlere yerleştirilmesini yani işin insana insanın da işe adaptasyonu şeklinde tanımlanabilir. Kısaca, iş ortamından, çalışma çevresinden ve çalışmaktan doğan bütün riskler karşısında çalışanla¬rın korunması ve bu korunmanın sağlanması için gereken tedbirler bu kavramın konusudur.
Dar anlamda iş sağlığı ve güvenliği, işin görülmesi sırasında oluşabilecek tehlikelere karşı iş¬çinin yaşamı ve sağlığının korunmasını ve çalışma süreleri dahil çalışma yöntem ve şekillerinin dü¬zenlenmesini kapsar. Geniş anlamda iş sağlığı ve güvenliği, iş ilişkisinin sosyal niteliğinden hare¬ketle, devletin çalışma ilişkisinin işçinin yararına kurulması ve geliştiril¬mesi için elindeki tüm araç¬ları seferber etmesini içerir.4
İşverenin işçinin özel yaşamına belli ölçüde müdahale et¬mekte, haklı çıkarı da bulunabilir. İş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, işye¬rindeki hırsızlıkların önlenmesi, işverenin ticari sırlarının korunması, adam çalıştıranın hukuki sorumluluğunu gerektiren durumların ortaya çıkmasının ön¬lenmesi, işverenin korunmaya değer çıkarlarına birkaç örnektir. İşverenin haklı çıkarının korunması amacına ulaşmak, kimi durumlarda, işçinin özel ya¬şamına çeşitli düzey ve biçimlerde müdahalede bulunulmaksızın, mümkün olmayabilir.

II. İş Sağlığı ve Güvenliğinin Kişiler Bakımından Uygulama Alanı
4857 sayılı İş Kanunu ve buna dayanılarak çıkarılmış bulunan yönetmeliklerde yer alan işçi sağlığı ve güvenliği hükümleri esas itibari ile bu kanuna tabi olarak çalışan işçiler için uygulama alanı bulur. Öte yandan işverenin iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yükümlülükleri iş sözleşmesinin türüne bakılmaksızın tüm işçileri için geçerlidir. İş sağlığı ve güvenliği hükümlerinin kapsamına giren bir başka grup 4857 sayılı iş kanuna tabi işyerlerinde çalıştırılan çırak ve stajyerlerdir. Nitekim iş kanunu m. 77 /son fıkrasında, “ Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönet¬meliklerde yer alan hükümler iş yerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır” hükmüne yer veril¬miştir. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin işveren yükümlülükleri; işverenin sadece kendi işçileri ile çırak ve stajyerlerine karşı değil işyerinde çalışan başka işverene ait işçiler bakımından da söz konu-sudur. Alt işveren işçileri için ise doğrudan iş sağlığı ve güvenliği hükümlerine uyma yükümlülüğü ön görülmemiştir.

III. İş Sağlığı ve Güvenliği Hükümlerine Genel Bakış
4857 sayılı İş Kanunu iş sağlığı ve güvenliği konusunda son derece önemli ve çoğunlukla isa¬betli hükümlere yer vermiştir. Bununla birlikte, kanun yürürlüğe girdikten sonra yürürlüğe konulan yönetmelikler, bu alanda önemli bir karmaşaya neden olmuştur.
4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girdikten sonra yapılan ilk yönetmelik 09.12.2003 tarih ve 89/391 sayılı Konsey Direktifinin tam bir çevirisidir.
İş K.m.77 uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak ve denetlemekle; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür¬ler. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yönetmeliklerde de işverenin bu yükümlü¬lükleri ayrıntılarıyla yer almaktadır. Örneğin, Patlayıcı Ortam Yön m.7 uya¬rınca işveren, işçilerin ve diğer kişilerin sağlık ve güvenliği için tehlikeli patla¬yıcı ortam oluşma ihtimali olan yerlerde güvenli çalışma şartlarını sağlamak ve çalışma süresince uygun teknik yöntemlerle bu kı¬sımları gözetim altında tut¬makla yükümlüdür.
Yürürlükteki hukuk bakımından işçilere ait kişisel verilerin korunma¬sıyla ilgili düzenleme, İş Kanunu m.75 hükmü olarak karşımıza çıkar: “İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası dü¬zenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, bu Kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği za¬man yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır” (İşK.m.75/I). Madde¬nin devamında ise, özlük dosyasın¬daki bilgilerin hangi esaslarla kullanılması gerektiği ve korunmasına ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, “İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklama¬makla yükümlüdür” (İşK.m.75/II). Bundan başka, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin düzenlemelerde, işçinin sağlık duru¬muna ilişkin verilerinin elde edilmesi, saklanması ve işçilerin bun¬lara ulaşım hakkına ilişkin hü-kümlere rastlanır. Örneğin, İşK.m. 85-86 ve Ağır Tİ Yön. m.5 uyarınca ağır ve tehlikeli işlerde ça¬lıştırılacak işçiler ile genç işçi¬lerin işe girişlerinde, işin niteliğine ve şartlarına göre bedence bu işlere elverişli ve dayanıklı olduklarının hekim raporuyla belirlenmesi ve bu raporların, teftiş esnasında İş Müfettişlerine her istenildiğinde gösterilmek üzere işveren veya yetkilisi tarafından, gizliliğine halel gelmeyecek bir surette işyerlerindeki özlük dosyalarının kişisel sağlık bölümünde saklanması ge¬rekmektedir (m.5/I, IV). Ayrıca, işyerinden ayrılarak yeni bir işe giren işçilerin bu raporları veya ör¬nekleri yeni işverenin isteği halinde o işyerine gönderilecektir (m.5/VI). Yö¬netmeliğin 7. maddesi ise işverene, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırdığı işçilerin nüfus cüzdanlarının onaylı örneklerini saklaya¬rak, bunları İş Müfettişlerinin her isteyişinde gösterme yükümlülüğü getirmektedir. İş sağ¬lığı ve güvenliği yönetmeliklerinde işçilerin sağlığına ilişkin verilerin belirli süre saklanmasını emreden maddeler bulunmaktadır
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin yönetmeliklerin bazı mad¬delerinde bilgilendirme yükümlülüğüne rastlanır (Örn. İşyeri Sağlık Birimleri Yön. m.6/III; Asbest Yön. m.19/c). Ancak, bu yönetmeliklerin, düzenledikleri alanla sınırlı kapsamları ve yapılacak bilgilendirmenin içeriği ve sonuçları ba¬kımından, burada ortaya koymaya çalıştığımız Veri Koruma Hukuku kuralla¬rından çok geride oldukları da gerçektir.
Ülkemiz genelinde, işçiler ile yakın¬ları için sağlık ve sosyal hizmetlerinin sunumu Sosyal Si¬gortalar Kurumu (SSK) tarafından planlanmaktadır.
T.C. Sosyal Sigortalar Kanunu’ nda Madde 1′de “İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, ma¬lullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal si-gorta yardımları sağlanır,” denmekte. Madde 124′de ise, “Kurum, sigortalıların sağlık durumlarını kontrol amacıyla, koruyucu hekimlik bakımından gerekli her türlü koruyucu ted-biri alabilir” denmektedir. Türkiye’nin 1947’de üyesi olduğu Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) anaya¬sasında şöyle denilmektedir:Erişilebilecek en yüksek düzeyde sağlıklı olmak; ırk, din, dil, politik inanç, ekonomik ve sosyal koşullar gözetmek¬sizin her insanın temel haklarından biridir. Hükümetler, kendi halklarının sağlığından sorumludurlar. Bunu, ancak sağlık ve sosyal önlemler almak koşuluyla gerçekleştirebilir¬ler. Halk sağlığının gelişti¬rilmesinde halkın bu konuda aydınla¬tılması ve aktif işbirliği büyük önem taşır. İş Sağlığı ve gü¬venliği hizmetlerinin organizasyonu için gerekli yasalar, AB’ye girme süreci içerisinde son derecede hızlı bir biçimde çalışma hayatı¬mızı düzenlemek üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafın¬dan ha¬zırlanarak yürürlüğe konulmuştur. Ülkemizde son yıllarda İş Sağlığı alanında mevcut olan beklentilerin bir kısmının çıkartılan yasal düzenlemelerle karşılandığı görülse de, bu yeni geliş¬meler kendi içinde bir takım problemleri de beraberinde getirmiştir.Özellikle söz konusu gelişmelerin bi¬limsel yapıda bir gelişme olmadığını, iş sağlığı ko¬nusunda kurulacak olan sistemlerle ilgili yapısal ve bilimsel tartışmaların ya¬pılmadığını söylemek mümkündür.Konunun bu çerçevede bir takım öneri¬lerle birlikte irdelenmesi gerekmektedir. Bu itibarla yasa koyucu 4857 sayılı Yasanın 78. madde¬sinde yer alan hükümle, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin temel ilkelerin çıkarılacak tüzükle belirlen¬mesini amaçlamıştır. Bu durumda, 4857 sayılı Yasanın 78. maddesi uyarınca iş sağlığı ve gü¬venliği ile ilgili temel ilkelerin öncelikle üst hukuk normu olan bir tüzükle dü¬zenlenmesi daha sonra bu tüzükle belirlenen ilkelerin işyerlerinde uygulanıp uygulanmadığının iş güvenliği elemanlarınca de¬netlenmesi açısından dava ko¬nusu Yönetmeliğin çıkarılması gerekirken belirlenen şekilde üst hukuk normu olan tüzük çıkarılmadan dava konusu Yönetmeliğin yürürlüğe konulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır.İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği, 9.12.2003 tarih ve 25311 sayılı Resmi Ga¬zetede yayımlanmıştır. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik, 07.04.2004 tarih ve 25426 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır.Geçici veya Belirli Süreli İşlerde İş Sağlığı ve Güven¬liği Hak¬kında Yönetmelik, 15.05.2004 tarih ve 25464 sayılı Resmi Gazetede yayımlan¬mıştır.İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmeliğin5 5 maddesi¬nin g bendiki düzenlemeye göre “ 2821 sayılı Sendikalar Kanunu değişik 34 maddesi hükmü uyarınca işyerinde bulunan sendika temsilcilerinin kendi arala¬rında seçecekleri kişi…..” İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulunun oluşturulma¬sında görev alanlar arasında yer alır”. ATA.’nın 118.maddesi uyarınca üye devletler işçilerin sağlık ve güven¬liklerinin korunması için çalışma ortamının ve çalışma şartlarının iyileştiril¬mesi, işçilerin bilgilendirilmesi ve işçilere danışılmasına yönelik çabaları des¬teklemekle yükümlüdürler6. 137.madde uyarınca çıkarılan AB yönergeleri (başta İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin 89/391 sayılı Çerçeve Yönerge olmak üzere) Birliğin bu konudaki müktesebatını oluşturmaktadır
İlerleme raporlarında iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tespit ve eleştirilere 2000 Raporu’ndan itibaren rastlamaya başlıyoruz. 2005 Raporu’nda da iş sağlığı ve güvenliği alanında Türkiye’nin göster¬diği çabaya yönelik övgü tekrarlanmıştır. Rapor’a göre Türkiye iş sağlığı ve güvenliği ala¬nında AB müktesebatıyla uyum konusunda iyi bir seviyeye ulaş¬mış durumdadır.

IV. İş Sağlığı
İş sağlığı, kavram olarak, çalışan bir kişinin çalışma koşulları ile kullanılan araç ve gerçekler¬den doğabilecek tehlikelerden arınmış veya bu tehlikelerin en aza indirildiği bir iş çevresinde sağlıklı biçimde yaşayabilmesini anlatır. İşçinin sağlığının korunmasını konu alan bütün çalışmalar bu kav¬ram içerisinde ifade edilebilir.

V. İş Güvenliği
İşçilerin işyerinde işin görülmesi ile ilgili olarak meydana gelen tehlikelerden, bedensel ve ruhsal olarak zarara uğramamaları için alınması zorunlu hukuki, teknik ve tıbbi önlemlere yönelik sistemli çalışmalardır. İşyerinde kullanılan bütün araç, gereç ve maddelerin kullanım ve varlığından doğabilecek birtakım riskler söz konusudur. Bu risklerin tespiti ve bunlara karşı ne gibi teknik ko¬ruma tedbirlerinin alınabileceğinin tespiti iş güvenliğinin konusu içindedir. Bu anlamda işyerinin seçimi, planlama ve inşası, makinelerin montajı ve işleyişi ile ilgili her şey bu kavramın kapsamı içindedir.
İş sağlığı sağlıklı bir yaşam için gerekli sağlık kurallarını içerirken; iş güvenliği, daha çok işçi¬nin yaşamına ve vücut bütünlüğüne yönelik tehlikelerin ortadan kaldırılmasını hedef alır. İş sağlığı ve güvenliği kavramları, birbirinden kolaylıkla ayırt edilemeyip, bir bütün içinde yer almaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği olarak endüstri ilişkileri lisanına yerleşmiş olan kavram, yeni 4857 sayılı İş Kanunu’na, “iş sağlığı ve güvenliği” olarak girmiştir. Kanunun gerekçeler kısmında değiştirilme amacı “işçi sağlığı” kavramı, işyerinde meydana gelebilecek iş kazalarının (örneğin büyük çaplı bir patlamanın) işyeri çevresinde yaşayanlara da zarar verebileceği endişesi ile “iş sağlığı” olarak değiş¬tirilmiştir.

§ 3. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Çok eski çağlardan beri insanlık aleminde işçi ve işyeri kavramı vardır. İşçinin olduğu her yerde de işçi sağlığı ve iş güvenliği önemli bir konu olarak ele alınmıştır. İş sağlığı ve güvenliği ko¬nusunun değişik aşamalardan geçerek günümüzdeki bilimsel anlamını kazanması uzun bir tarihsel süreç içinde olmuştur. Antik çağda M.Ö. 370 yılında Hipocrat ve Nicander kurşun ve civanın insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini saptamıştır. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili modern anlamda sa¬yılabilecek yenilikler XVII. Yüzyılda Bemardino Ramazzini isimli bir İtalyan hekim tarafından ge¬liştirilmiştir. Özellikle sanayileşme ile beraber son derece önemli bir konu haline gelen iş sağlığı ve güvenliği, kömürün bulunması, buharın teknolojik anlamda kullanılmasıyla, Rönesans ile birlikte gelen sanayi devrimi, petrolün bulunması ve 20. yüzyılda kimyasallardaki önemli gelişmelerle bera¬ber daha da önemli hale gelmiştir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunun değişik aşamalardan geçerek günümüzdeki bilimsel anla¬mını kazanması uzun bir tarihsel süreç içinde olmuştur. Ülkemizde Osmanlı imparatorluğunda tanzimat devrine gelinceye kadar modern anlamda bir iş sağlığı ve güvenliğine daha doğrusu sosyal güvenlik sistemin yönelik bir düzenleme yoktu, ilk olarak 1865 tarihli Dilaver Paşa Nizamnamesi çıkarılmıştır. Ereğli kömür havzasında çalışan işçilerin çalışma şartlarını ve saatlerini düzenleyen bu nizamname, hastaların tedavilerine ilişkin bazı önlemlerde ihtiva etmekteydi. Cumhuriyetin ilanın¬dan sonra kaza ve hastalık halleri iş yerlerini sağlık ve güvenlik şartları gibi iş sağlığı ve güvenliği konularının temelini teşkil eden hususlar da; Borçlar Kanunu, Umumi Kıfzı Sıhha Kanunu; 3008 sayılı iş Kanunu, 4792 sayılı İşçi Sigortaları Kanunu, 5502 sayılı Hastalık ve Analık sigortası Ka¬nunu, 5506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu gibi kanunlarla ve bu kanunlarda yapılan değişiklikler ve ilaveler çalışma hayatını bir taraftan iş hukuku, diğer taraftan da iş güvenliği konularındaki boşlukla¬rın doldurulmasına çalışılmıştır. Görüldüğü gibi ülkemizde işçilerin sağlığı ve güvenliği konusunda diğer gelişmiş ülkelere paralel olarak düzenlemeler yapılmış, öncelik maden işçilerine yönelik dü¬zenlemelere, bunu takiben kadın ve çocukların çalışma koşullarının düzeltilmesine ve kontrol edil¬mesine, çalışma süresinin belirlenmesini sağlayan kanunların yürürlüğe girmesi ile çalışma hayatının düzeltilmesine, denetlenmesine ilişkin faaliyetler hız kazanmıştır. Giderek iş kazalarının önlenmesi ile ilgili mevzuat geliştirilmiş klinik ve laboratuar imkanlarının artması sonucu, meslek hastalıkları¬nın nedenleri ve bunları önleme yöntemleri üzerinde incelemeler yapılmıştır. Avrupa ve ABD de tarihi gelişim şu şekilde olmuştur; iş güvenliği ve sağlığı ile ilgili ilk yazılı kaynaklar ünlü düşünür Heredot’a kadar dayandırılmakla birlikte, 1833 yılında İngiltere’de çıkarılan Fabrikalar Yasası ile ilk önemli yasa olarak görülmektedir. Bu yasa ile çalışma süresi 10 saate indirilmiş ve 9 yaşın altındaki çocukların çalıştırılması yasaklanmış, 18 yaşın altındaki çocukların ise gece çalışmaları yasaklan¬mıştır. 1842 yılında çıkarılan yasa ile kadın ve çocukların maden ocaklarında çalıştırılmaları yasak¬lanmıştır. 1844 yılında fabrikaların iş yeri hekimi bulundurma zorunluluğu getirilmiştir. İş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda özellikle Bernardino Ramazzini çalışmaları İtalya’da önemli kazanımların ortaya çıkarmıştır. İş kazasına uğrayanlara tazminat ödenmesi ilk olarak 1885 yılında Almanya da uygulanmaya başlandı ve kısa zamanda tüm Avrupa da ve Amerika da yaygınlaştı. Aynı tarihlerde Osmanlı devleti içinde bu konudaki gelişmelere bakıldığında çok fazla bir şey bulmak mümkün de¬ğil. Bunun en önemli sebebi ise Sanayinin olmayışıdır.
Emniyetli ve sağlıklı çalışma ihtiyacının insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen; ancak bu¬nun sosyal ihtiyaç olarak ortaya çıkması yakın zamanların olgusudur. Endüstride yeni teknik metodların uygulanması, alet ve makinelerin çoğalması, iş kazası ve meslek hastalıklarında büyük artışa neden olmuştur. İşyerinde sağlıklı ve emniyetli bir çalışma ortamının hazırlanması bu kesim bakımından büyük önem taşımaktadır. Çünkü iş kazası ve meslek hastalıkları işçiyi üretimden doğan kazançtan yoksun bırakmaktadır.
Sanayi devriminin yarattığı ve insanlık onuru ile bağdaşmayan ağır çalışma koşullarının dü¬zeltilmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarını önlemek amacıyla ilk çalışmalar dar kapsamlı olarak kadın ve çocuk işçileri koruyucu bazı yasal düzenlemelere gidilmiştir. İş sağlığı ve güvenliğini sağ¬lamak amacıyla getirilen bu ilk yasalarla başlayan süreç, özellikle iki dünya savaşının yarattığı yıkıcı sonuçların da etkisiyle, klasik devlet liberal düşüncesi yerini sosyal devlet düşüncesine bırakmıştır.
İkinci dünya savaşından sonra iş sağılığı ve güvenliği bütün dünyada önemle ele alınmış, psiko-sosyal, sosyo- ekonomik sorunların bu kavram içinde değerlendirilmesi uygulanması ve bu yönde yürütülmesi kabul edilmiştir. Bu değişim büyük bir ivme kazanarak birçok ülkede geniş kap¬samlı, teknolojinin ve günün gereksinimlerine uygun olarak sürekli değişen ve gelişen bir “İş Sağlığı ve Güvenliği Hukukunun” oluşmasına yol açmıştır.

§ 4. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN AMACI
İşçinin yaşamını ve sağlığını güvence altına almayı amaçlayan iş sağlığı ve güvenliği işçilerin tehlikelerden uzak bir iş çevresinde çalışmaları onların fizik ve ruh bakımından sağlıklı olmalarını ve gelişmelerini sağlar. İş sağlığı ve güvenliğinin sağlandığı bir çalışma ortamında ça¬lışan işçinin hu¬zuru ve mutluluğu artacağından, verimi artar ve toplumsal maliyeti azalır. İş sağlığı ve güven¬liği önlemlerini zamanında almak işverenin de yararınadır. Gerçekten, iş kaza¬ları ve meslek hastalıkla¬rından kaynaklanan iş kayıpları ve tazminatlar ile işve¬renlerin yüklendiği maliyet, zamanında alınan sağlık ve güvenlik önlemlerinin işyerine getireceği maliyete göre çok daha fazladır.7
İş sağlığı ve iş güvenliği hükümlerinin temel amacı ve işlevi, mesleki risklerinin daha meydana gelmeden önlenmesi ve bu amaçla işçilerin bedensel ve ruhsal varlıklarına zarar verme ihtimali olan risklere karşı önlemlerin hazır¬lanmasıdır8. İşyerinde iş sağlığını etkileyen her faktör bir kaza faktörü olabilir. Dolayısıyla yapılması gereken şey istatistik veriler ve bilimsel araştırmalar ışığında işyerin¬deki kaza sebeplerinin tespit edilmesi ve buradan kaza kaynak¬larına gidilmesidir. Bu noktada kay¬nakta alınacak tedbirler işyeri konfor şartla¬rının sağlanmasından başlayan; risklere karşı koruma tedbiri en iyi olan maki¬nelerin tercihi ve bu makinelerin işyeri içindeki konumlanmasına kadar de¬vam eden ve kişisel koruyucu donanımların kullanılmasının sürekliliğini sağlayan bir süreçte ger¬çekleştirilir9. Önlenmesi mümkün olmayan risklerin değerlendi¬rilmesi, en aza indirgenmesi, riskler meydana geldikten sonra oluşan zararın ortadan kaldırılması veya mümkün olacak en alt düzeye indirilmesi önleyicilik ilkesinden sonra gelen ilkelerdir. Önleyicilik ilkesinin gereği olarak İş sağlığı ve güvenliği konusundaki hizmetler de önleme ve koruma öncelikli olmalıdır. Sorunları önlemek ve işçileri bu sorunlardan korumak daha kolay ve daha ucuzdur. Bu hizmetlerde işçinin sağlığı bir bü¬tün olarak ele alınmalı ve sağlığın korunması ve geliştirilmesi amaçlanırken farklı etmenler (fiziksel, kimyasal, bi¬yolojik, biyolojik, ergonomik vs) bir bütün olarak değerlendirilmelidir10.

§ 5. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNİN ÖNEMİ
ILO ve WHO işçi sağlığını şu şekilde tanımlamıştır; çalışan tüm insanların fiziksel, ruhsal, moral ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının sağlanmasını ve en yüksek düzeylerde sürdürülme¬sini; iş koşuları ve kullanılan zararlı maddeler nedeniyle çalışanların sağlığına gelebilecek zararların önlenmesini ve ayrıca işçinin fizyolojik özelliklerine uygun yerlere yerleştirilmesini, işin insana ve insanın işe uymasını asıl amaçlar olarak ele alan tıp bilimidir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunun önemi gün geçtikçe artmaktadır. 1800’lü yıllardan günü¬müze geldiğimizde konunun son derece önem kazandığını görmekteyiz. İş kazaları ve meslek has¬talıklarının da kabuk değiştirdiğini ve giderek arttığını görüyoruz. Başlangıçta özellikle maden ocaklarında kömür tozlarının sebep olduğu meslek hastalıkları maden ocaklarındaki patlama ve gö¬çükler en önemli konu olmasına rağmen günümüzde kimyasal maddeler daha fazla önem kazanmış olabilir. Radyoaktivite ise yeni bir problem olarak ortaya çıkmıştır. Teknolojide gittikçe daha yaygın olarak kullanılan kimyasalların sayısı da gün geçtikçe artmaktadır. Özellikle bu kimyasalların kanse¬rojen etkisi öne çıkmış durumdadır. Kanser, günümüzde, ölümlerde en önemli hastalık olarak bilin¬mektedir. Bir diğer günümüzün önemli hastalığı ise depresyon ve psikolojik bozukluklardır. Maki¬neleşme, otomasyon ve seri üretim sistemlerinin de bazı psikolojik bozukluklarıdır. Makineleşme, otomasyon ve seri üretim sistemlerinin de bazı psikolojik sorunları beraberinde doğurduğu bilin¬mektedir. Diğer taraftan Çernobil faciası ise, radyoaktif iş kazaları ve meslek hastalıklarını gündeme getirmiş durumdadır.
İş sağlığı ve iş güvenliğine önem verilemediği taktirde iş kazalarının ve meslek hastalıklarının artacağı rahatlıkla söylenebilir. Bundan da en fazla etkilenenler, birinci derecede işçiler olacaktır. Herşeyden önce işçinin ve doğal olarak işçinin ailesinin gelir düzeyi düşecektir. Sakat kalan veya belirli uzuv veya uzuvlarını kaybeden işçinin psikolojik bazı rahatsızlıklara tutulacağını biliyoruz. Bu hem işçileri direkt etkileyeceği gibi, toplumu da etkileyecektir. Her iş kazası ve meslek hastalığı¬nın mali boyutu son derece önemlidir. İşveren ve ülke ekonomisi yönünden son derece maliyetler doğuracaktır.
Toplam kalitenin tüm işletmelerde öncelikli konu haline geldiği günümüzde sıfır hata ile üre¬tim yapılabilmesi için işçi sağlığının ne kadar önemli olduğu açıktır. İşçinin bedenen ve ruhen sağ¬lıklı olması sıfır hata için en önemli şarttır.
 Her yıl dünyada 14.000 kişi iş kazalarından ölmektedir;
 Her yıl yaklaşık 2,5 milyon işçi iş kazasına maruz kalmaktadır,
 Her yıl yaklaşık 300.000 yeni meslek hastalığı tespit edilmektedir.

§ 5. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HAKKINDAKİ KAYNAKLAR
I. Uluslararası kaynaklar
İkinci dünya savaşı sonrası iş sağlığı ve güvenliğinin uluslara¬rası düzeyde korunması çabaları ön plana çıkmış ve buna uygun olarak, birçok uluslararası belgede işçilerin genel ve meslek hasta¬lıklarına ve iş kazalarına karşı korunmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. İş sağlığı ve gü¬venliği ilgili birçok konuda uluslararası sözleşme kabul eden Uluslararası Çalışma Örgütü 1944 yı¬lında düzenlediği konferansta amaçları arasında tüm işçilerin yaşam ve sağlıklarının korunmasını da saymıştır. UÇÖ Anayasası’nın giriş kısmında da işçilerin genel ve meslek hastalıklarına ve iş kazala¬rına karşı korunmasına iliş¬kin önlemlerin alınmasından bahsedilmiştir. Avrupa Birliği de, iş sağlığı ve güvenliği konusunda oldukça ayrıntılı dü¬zenlemeler yapmıştır.11 Ayrıca, iş sağlığı ve güvenliği alanında da işçilerin katılımı sağlanmıştır.

II. Ulusal kaynaklar
İş sağlığı ve gü¬venliği bir çok ülkede anayasal bir hak kabul edilmesi günümüzde nekadar önemli bir konu olduğunu göstermektedir. Ülkemizde ise 1982 Anayasası açık bir şekilde işçilerin iş sağlığı ve güvenliği haklarını düzenleyen bir hükme yer vermemişse de, dolaylı olarak bu hakkı dü¬zenlemiştir. Anayasanın 2. maddesinde, Tür¬kiye Cumhuriyeti’nin insan haklarına saygılı sosyal bir hukuk devleti olduğu be¬lirtilerek, çalışanların işyerlerinde vücut tamlığına ve sağlığına zarar verecek her türlü tehlikeye karşı işverenlerden ve devletten talep hakları olduğu kabul edilmiştir. Bu genel hüküm dışında, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlı¬ğını koruma ve geliştirme hakkına sahip olması, devletin her¬kesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesi sağlamak zorunda ol¬ması, kimsenin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan iş¬lerde çalıştı¬rılamayacağı; küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanların ça¬lışma koşulları bakımından özel olarak korunmalarını öngören hü¬kümleri iş sağlığı ve güvenliği hakkının Anayasamızdaki da¬yanaklarıdır. Buna karşın ülkemizde salt iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen kapsamlı bir yasal düzenleme mevcut değildir. Çeşitli ka¬nunlarda iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu konuda en kapsamlı düzenle¬meler 4857 sayılı İş Kanununda yer almaktadır. İş sağlığı ve güvenliğinin bazı özel konuları ülke¬mizde daha ziyade tüzük ve yönetmeliklerle düzenlenmiştir.

§ 6. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ HUKUKUNDAN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER
I. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşverenin Hakları ve Yükümlülükleri
Her şeyden önce İş Kanunu; “işverenleri işyerlerinde iş sağlığı ve gü¬venliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve ge¬reçleri eksiksiz bulundurmakla yükümlü kılmıştır”. Yargıtay bir kararında, “İş güvenliğinin sağlanması için işveren, mev-zuatta belirtilmese dahi şayet bu yolda bir tedbirin alınması gereki¬yorsa o tedbiri almak zorundadır; süregelen kötü alışkanlıklar ve iş gelenekleri, tedbir alma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz”. İşverenler, işyerlerinde sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının tesis edilmesi, sağlık ve güvenlik risklerinin önlenmesi ve koruyucu hizmetle¬rin yürütülmesi için gerekli tedbirlerin belirlenmesi, bu tedbirlerin uy¬gulanması ve uygula¬maların izlenmesi işlerini yürütmek üzere; işyerinin risk grubuna ve işçi sayısına göre bir veya daha fazla işyeri hekimi gö¬revlendirmek ve bu görevlerin yapılması için gerekli yer, donanım ve personeli temin etmekle yükümlüdürler12.Nite¬kim Yargıtay’ın başka bir kararında, “İnsan yaşamının kutsallığı çerçe¬vesinde işveren, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yap¬mak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Ka¬nunu’nun (eski 73 yeni 77’nci maddesinin) açık buyruğudur” denilmektedir. işverenler işyerlerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, Yasal hak ve sorumlulukları konusunda bil¬gilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadır. Eğitim verme yükümü İş Kanunu kapsamına giren tüm işyerleri için geçerlidir. Bu konuda işyerinde çalışan işçi sayısının veya işyerinde görülen işin, girdiği risk grubunun veya sanayiden sayılıp sayılmamasının bir önemi yoktur. Sözü edilen unsurlar, eğitimin veril¬mesi yükümü bakımından değil, sadece eğitimin kapsamı ve türü konu¬sunda rol oynayacaktır13. Eğitim, değişen ve yeni ortaya çıkan risklere uygun olarak yenilenir ve gerektiğinde periyodik olarak tekrarlanır. Ay¬rıca işveren, başka işyerlerinden çalışmak üzere kendi işyerine gelen işçilerin yaptıkları işlerde karşılaşacakları sağlık ve güvenlik riskleri ile ilgili yeterli bilgi ve talimat almalarını sağlar (Yönt. md.12). İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği ile iş hijyeni konusunda işverence alınacak önlemler hiçbir şekilde çalışan işçilere mali yük getirmez.
4857 sayılı İş Kanunu’nda işverenin iş sağlığı ve güvenliği örgütünü kurma yükümlülüğü önemli bir yer işgal etmektedir14. İş sağlığı güvenliği or¬ganizasyonunun önemli bir kısmı işyeri içinde oluşturulacak organlar¬dan oluşmaktadır15. İşyerinin belirli bir büyüklüğü geçtiği hallerde işve¬ren iş sağlığı ve güvenliği kurulları kurmak, işyeri hekimi, işyeri sağlık birimleri, işyeri hemşiresi ve sağlık memuru, iş güvenliği mühendis ve teknik elemanları ile sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi bu¬lundurmakla yüküm¬lüdür16. İşverene getirilen bu yükümlülükler işyerinde çalışan işçi sayı¬sına bağlanmıştır. İş Kanunu uyarınca iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda işyerinde kuru¬lacak örgüt¬lenme çerçevesinde devamlı olarak en az elli işçi çalıştıran iş¬veren, işyeri hekimi istihdam etmekle yükümlüdür (İşK. m. 81). Benzer şe¬kilde sanayiden sayılan ve devamlı olarak en az elli işçinin çalıştığı işlerde, ayrıca iş güvenliği ile görevli mühendis veya teknik elemanlar istihdam etmekle yükümlüdür (İşK. m.82).
İşyerinde çok geniş yetkilere sahip olan işverenin en önemli yetkilerinden biri, işyerinin yöne¬timidir. İşverenin bu geniş yetkileri işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini sağlaması gibi yükümlülükleri de beraberinde getirmektedir. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması zorunluluğu iş sözleşme¬sinin içeriğinde bulunan işçiyi koruma ve gözetme borcunun bir parçasıdır.17 İş ilişkilerinde daha güçsüz olan işçinin korunması iş hukukunun doğuş ve gelişmesinin temel nedenidir. İş ilişkisine giren işçi, çalışma yaşamını ve iş yeri ortamının yaratacağı her türlü mesleki tehlikeye, iş kazaları ve meslek hastalıklarına açık hale gelmekte, yaşamı ve beden bütünlüğü tehlikeye girmektedir.18 Bu sebeplerle işveren işçinin sağlık ve beden bütünlüğünü işyerinde meydana gelebilecek tehlikelerden korumak zorundadır.
İş sözleşmesinin yapılması veya fiili iş ilişkisinin kurulmasıyla işçi ile işveren arasında özel hukuka dayalı bir hukuki münasebet kurulmuş olacaktır.19 İşçi ile işveren arasında gerçekleşen iş sözleşmesi, iki tarafa da borç yükleyen sürekli sözleşmelerdendir. İşveren işçiyi gözetme borcu altına girerken işçi ise işverene karşı sadakat borcu altına girmektedir. İş sözleşmesinin diğer sözleşmelerden farklı olarak işçi ile işveren arasında kişisel ilişkim kuran niteliği, bu sözleşmenin tarafları arasında karşılıklı sadakatin varlığını da gerekli kılar. 20
İşçinin işverene karşı olan sadakat borcu, çalıştığı işyerinin çıkarlarını en iyi şekilde korumak, işverenin ve işyerinin çıkarlarına zarar veren hareketlerden kaçınmaktır. İşverenin işçiye karşı olan gözetme borcu, işçinin yararlarının korunması ve ona zarar verebilecek davranışlardan kaçınması, sağ¬lıklı ve güvenli bir çalışma ortamı sağlaması, işçinin sağlığına uygun işte çalıştırılması, iş sağlığı ve güvenliği alması gibi somut, sınırları olmayan geniş kapsamlı bir borçtur.21 İşveren işçinin iyiliği ve çıkarları doğrultusunda hareket etme, işçinin sağlığını koruma, işçiye zarar verebilecek davranışlardan kaçınma borcu altına girer. Bunun dışında, işçiyi işyeri ortam ve şartlarında kaynaklanabilecek risklere karşı uyarmak, ona bilgi vermek, yol göstermek , işçinin kişisel bilgilerini saklamak, işyerine getirdiği eşyalarını korumak, işyerinde yapıla işin ortaya çıkardığı risklere karşı korumak ve bu risklere karşı korunması için kendisine düşen yükümlülükleri yerine getirmek, bu hususta yetkili makamlara zama¬nında bildiride bulunmak, işçiye kendisini ilgilendiren bazı belgeleri inceleme olanağı tanımak ve ona ait araçları korumak gibi hususlar sayılabilir.22 İş sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması zorunlu¬luğu işverenin gözetme borcu kapsamında yer alan en önemli yükümlülüğüdür. Bu konu ile ilgili dü¬zenlemelere Borçlar Kanunu 313-332. maddeleri arasında rastlamak mümkündür. Borçlar Kanununa göre işverenin işçisini gözetme borcu genel hüküm niteliğindedir. BK uyarınca koruma tedbiri alma yükümlülüğünün sınırı her somut olaya göre, hizmet ilişkisinin, işçinin ve yapılan işin özellikleri, iş¬yeri şartları, işverenin ekonomik ve mali durumu, teknik imkanları gibi kriterler göz önünde tutularak belirlenecektir. Bu belirlemede işverenden hakkaniyet çerçevesinde kendisinden istenebilecek önlem¬lerinin alınması beklenecektir.23 İşverenin gözetme borcunu düzenleyen hükümler emredici niteliktedir ve işçinin yaşamını, beden bütünlüğünü ve kişilik haklarını korumayı amaçlar. Bu sebeple taraflar sözleşmeyle iş güvenliği kurallarından vazgeçemeyecekleri gibi sınırlarını da daraltamazlar. ( Madeni Kanun 23. Madde ) İş güvenliği kurallarına aykırı hizmet sözleşmeleri kural olarak geçersizdir. (BK 19-20. Madde) İşverenin işçiyi gözetme borcuna aykırı davranışlarının yaptırımı işçinin veya ölümü halinde destekten yoksun kalanların sigortaca karşılanmayan zararlarının tazmini şeklindedir.24
Özetle işyerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önlemlerin alınması ile yükümlülük esas ola¬rak işverene yüklenmiştir. Devletin bu husustaki yü¬kümlülükleri ise, iş sağlığı ve güvenliği mevzua¬tının oluşturmak ve uygulanmasını sağlam amacıyla gerekli teşkilatı kurmak ve denetim göre¬vini yerine getirmektir. İş sağlığı ve güvenliği hükümlerinin uygulamaya geçirilebilmesi iyi bir denetim sisteminin kurulmasına ve iş güvenliği kurallarının ihlali halinde ihlal edenlere etkili yaptırımların uygulanmasına bağlıdır.
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, bunları denetlemek, işçileri bilgilendirmek ve ge¬rekli eğitimi vermek istisnasız bütün işverenler için geti¬rilmiş bir yükümlülük olmasına karşılık, organizasyon yükümlülüğü, belirli büyüklükte (50 ve daha fazla işçi çalıştıran) olan ve belirli nite¬likte olan (sana¬yiden sayılan) işyer¬leri için öngörülmüştür. İş Kanunu ile getirilen iş sağlığı ve güvenliği organi¬zasyonu kurma yükümlülüğü kapsamında işverenler, (a) iş sağlığı ve güvenliği kurulu kurmak, (b) işyeri hekimi istihdam etmek ve (c) iş güvenliği ile ilgili mühendis veya teknik elemanlar istihdam etmek zorunda¬dırlar.
İş sağlığı ve iş güvenliği konusunda İş Kanununun işçilere yüklediği borç, işyerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uyma yükümlülüğüdür (m. 77 f. 1 son yarım cümle; İş Sağlığı ve Güvenliği Yönet¬meliği m.13). Bu borç, işçinin iş sözleşmesinden kaynaklanan, işvere¬nin yöne¬tim hakkına dayanarak işin görülmesi ve işçinin işyerindeki davranışları ile ilgili verdiği emir ve talimatlara uyma (itaat) borcunun bir parçasıdır.
Belirtelim ki, iş kazası ve meslek hastalığı risklerine işçiler yanında, işye¬rinde bulunan çıraklar ve stajyerlerin de maruz kaldıkları gerçeğinden hare¬ketle, İşK’nun 77. maddesinin son fıkrasında, iş sağlığı ve güvenliğine iliş¬kin mevzuat hükümlerinin işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulana¬cağı hüküm altına alınmıştır.
Liberal devletten sosyal devlete geçişle birlikte, genel olarak emek geli¬rinden başka bir geliri olmayan işçinin, maddi gücü elinde tutan işve¬rene karşı güçlenmesi için iş güvencesine yönelik yasal çalışmalar başlatılmış¬tır. Devletin müdahalesi sonucu, iş sözleşmesinin içeriği, Borç¬lar Hukukunun diğer sözleşmelerinden farklı bir anlam ve görünüm kazan¬mış; işin düzenlenmesi, işçi sağlığı ve güvenliği, ücretin güvencesi gibi konular nispi emredici kurallarla (sosyal kamu düzeni) düzenlen¬miştir.25 Sözleşme serbestisine sahip olan işçinin iş sözleşmesini feshedebil¬mesi her zaman mümkün¬ken, işçinin işini yitirmesi anlamına gelen işvere¬nin fesih hakkına sınırlamalar getirilmeye başlanmıştır. Bilinmelidir ki çağdaş İş Hukuku, işverenin fesih hakkını ortadan kaldırmamaktadır. Sa¬dece, işverenin işçiyi işten çıkartırken, kanunun aradığı anlamda geçerli bir nedene dayanması zorunluluğunu ve bu nedenin biçim ve içerik açısın¬dan yargı denetimine tabi olmasını öngörmekte¬dir26. İş sağlığı ve güvenliği konusu devletin en fazla müdahale etmek zorunda kaldığı alanlardan birisi¬dir. Ülkemizde bu konu ile ilgili ayrıntılı bir düzenleme mevcut değildir. 1475 sayılı kanunda her işverenin işyerinde gerekli iş güvenliği önlemlerini almak ve uygulamak, işçilerinde bunlara uyma yükümlülüğü düzenlenmiştir. Ayrıca aynı kanunda işverenlerin işyerlerinde meydana gelecek iş kaza¬larını da en geç kazadan sonraki 2 gün içinde gerekli makamlara yazı ile bildirilmesi gereğinden bah-sedilmiştir. 4857 sayılı yeni İş Kanunu ise bu konuda kapsamlı ve çağdaş yenilikler getiren düzenle¬melere yer vermiştir. 4857 sayılı kanunun 77. maddesinde işverenlerin ve işçilerin yükümlülükleri hakkında düzenleme bulunmaktadır.
İş Kanunu 77. maddeye göre, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve gü¬venliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağ¬lığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Ça¬lışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir. İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar. Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır. 1475 sayılı eski İş Kanunu 73. maddeye göre, her işveren, işyerinde işçilerinin sağlığını ve işgüvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları araçları noksansız bulundurmakla yükümlüdür. 4857 sayılı yeni İş Kanununa nazaran 1475 sayılı eski İş Kanununda işverenlerin yükümlülükleri daha dar kapsamlıdır.
Uluslararası Çalışma Örgütünün, kısmi çalışmaya ilişkin 175 sayılı Sözleşmesinde, kısmi sü¬reli işçilerin, örgütlenme, toplu pazarlık ve işçi temsilcisi olabilme hakların¬dan tam gün çalışan işçiler gibi yararlanabilmeleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili hakların kısmi süreli işçiler bakı¬mından da aynen uygulanması, işe almada ve istih¬damda ayırımcılık yasağının bu işçiler bakımından da aynen geçerli olması ve salt kısmi süreli çalışmakta olmaları nedeniyle tam gün çalışan işçilere göre daha düşük üc¬ret almalarının önüne geçilmesi, analık halinde koruma, sözleşmeye bağlanması yıl¬lık izin ve hastalık izni konularında kısmi süreli işçilerle tam gün çalışan işçiler ara¬sında ayrım yapılmamasının sağlanması hükme bağlanmıştır (m. 4-7)”.27 ILO ilkeleri doğrultusunda hazırlanan 4857 sayılı Kanun Türk çalışma yaşamına önemli bir değişim ve dinamizm getirmiştir. Yeni çalışma türleri ve düzeni, dolayısıyla esneklik öngören; işçiye iş ve ücret güvencesi sağlayan; iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine daha ciddi bir biçimde yer veren bu yeni yasanın, maddelerinin getiriliş ama¬cına uygun ola¬rak yorumlanması durumunda, işçi-işveren ilişkilerine katkı sağlayacağı açık¬tır.28

II. İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşçilerin Hakları ve Yükümlülükleri
Ülkelerin sanayileşmesine paralel bir biçimde, işçilerin sağlık ve güven¬lik içinde çalışmaları¬nın sağlanması çözümü gereken en önemli sorunlardan biri olarak ortaya çıkmıştır. Toplumun tüm bireylerinin yararlandığı sanayileş¬menin ve teknolojik gelişmelerin bedelini çalışanlara ödetmeme kaygısı, çağ¬daş toplumların başlıca amaçlarından birini oluşturur. Bu nedenle, iş hukuku¬nun en önemli amacı herşeyden önce işçilerin yaşamlarını ve beden bütünlükle¬rini korumak olmuştur. Dün¬yada ilk iş yasaları işçilerin iş sağlığını ve güvenli¬ğini sağlamak amacıyla getirilmiş ve iş hukuku ilk önce işçilerin sağlığını ve beden bütünlüğünü koruma hukuku olarak gelişmiştir.29
Sosyal Sigortalar Kurumu istatistikleri incelendiğinde ülkemizde yıllar¬dan beri iş kazalarında anlamlı bir azalma olmadığı gözlenmektedir. Sosyal Sigortalar Kurumu’nun İstatistik Yıllığı’na göre 2002 yılında ülkemizde 72.344 iş kazası olmuş, 878 işçi ölmüş, 2.087 işçi ise sürekli iş göremez hâle gelmiş¬tir30. Bu rakamların sadece sigortalı işçilerle ilgili olması bu sorunun ciddiyetini daha da artırmaktadır. Sosyal Sigortalar Kanunu’nun kapsamı dışında kalan (SSK 3) ve ülkemizde yaygın bir biçimde kaçak çalıştırılan işçilerin uğradığı iş kazaları bu rakamların dışındadır. Bunun gibi, iş ka¬zaları ve meslek hastalıkları sadece işçiye değil onun desteğine muhtaç olan çok geniş bir kitleye de zarar vermektedir.
İş kazasına uğrayan veya meslek hastalığına tutulan işçi çeşitli zarar ve mağduriyetlerle karşı karşıyadır. Gerçekten işçi iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda herşeyden önce uzun süren ve acı veren bir tedavi sürecine katlan¬mak zorunda kalabilir. Bu tedavi süresince kendisine ödenen geçici iş görmez¬lik ödeneği ücretinin altındadır. (SSK 16, 89) Yapılan tedaviye rağmen işçi sakat kalabilir, tüm yaşamını çalışma gücünü belirli oranda yitirmiş olarak geçirebilir. İş kazası veya meslek hastalığına uğrayan işçi işini kaybetmek riski ile de karşı karşıyadır. Tutulduğu hastalığın tedavi edilmeyecek nitelikte oldu¬ğunun ve işyerinde çalışmasında sakınca bulunduğunun sağlık kurulunca sap¬tanması durumunda kıdem tazminatı ödenmek suretiyle de olsa iş akdi haklı nedenle derhâl feshedebilir (İK 25/I, b). Bunun gibi, tedavi nedeniyle devam¬sızlığı İş Kanunu’nun 17. mad-desindeki bildirim sürelerini altı hafta aşarsa yine sözleşmesine haklı nedenle son verilebilir (İK 25/I, b, 2). Tedavi sonunda eski işine dönmek istediğinde bazı güçlüklerle karşılaşabilir. Öte yandan, kazalanan veya meslek hastalığına tutulan işçinin veya ölümü hâlinde hak sahiplerinin haklarını ve tazminatlarını alabilmeleri konusunda güçlükleri bulunmakta, çoğu kez iki ayrı alanda (işverenlere ve SSK’ya karşı) hukuki uğraş vermek zorunda kalmaktadırlar. Nihayet, işçi iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda çalışa¬maz duruma gelmiş ve iş bulamamışsa yaşamının geri kalan kısmını sa¬dece ücretinin çok altında bulunan bir sürekli iş göremezlik geliri (SSK 19-20) ile geçirmek duru¬mundadır. İş kazası veya meslek hastalığına uğradığında böylesi zarar ve mağduriyetlerle karşı kar¬şıya kalan işçiye hukuken bu risklerden kaçı¬nabilme hakkının ve olanağının tanınması gerekir. Bu yazıda iş kazası veya meslek hastalığı meydana geldikten sonra işverenin bundan doğan hukuki so¬rumluluğunun esasları ve ortaya çıkan tazminat hakları31 üzerinde durulmaya-caktır. Buna karşılık aşağıda iş kazası veya meslek hastalığı mey¬dana gelmeden işçinin sahip olduğu haklar ve kullanabi¬leceği hukuki olanaklar ele alınacaktır. Belirtelim ki, 4857 sayılı İş Kanunu 1475 sayılı yasaya göre iş sağlığı ve güvenliği konusunda bazı eksikliklerine karşın ileri ve çağdaş hü¬kümler getirmiştir. Ne var ki, öğretim üyelerinden oluşan bilim kurulu tarafın¬dan hazırlanan İş Kanunu taslağının bu konu¬daki bazı hükümleri TBMM’de değiş¬tirilmiş veya yasaya alınmamıştır. Kanımıza göre olumlu yönde olmayan bu değişikliklerin ele aldığımız konu ile ilgili olanlarına aşağıda değinilecektir. Ö¬te yandan, işçiler iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak sadece haklarına sa¬hip değil yükümlülüklerle de karşı karşıyadırlar. İşçilerin ve onların örgütünü oluş¬turan sendikaların bu konudaki yükümlülüklerine de aşağıda yer verilecektir.

a. İşçilerin Hakları
– Eğitim ve Bilgilenme Hakkı
Başta işçiler olmak üzere işverenlerin, ilgili işveren vekillerinin, işyeri hekimlerinin, sağlık personelinin, iş güvenliği ile görevli mühendis ve teknik elemanların, işyeri sağlık ve güvenlik tem¬silcileri ile sendika temsilcilerinin, iş güvenliği müfet¬tişlerinin iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitilmeleri sağlanmalıdır. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim ve bilgilenme hakkı İş Kanunu’nun 77. maddesinin 2. fıkrasında hükme bağlanmıştır. Yapılan gözlemler, ülkemizde genel olarak teknik ve kapsamlı bir konu olan iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin eksikliğini ortaya koy¬maktadır. Bu iti¬barla, iş sağlığı ve güvenliği eğitimi ve bilgilendirme zorunluluğunun yasaya kon¬ması bu konuda önemli bir aşama oluşturmuştur. İş sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin 12. mad¬desine göre işveren, her işçinin çalıştığı yere ve yaptığı işe özel bilgi ve talimatları da içeren sağlık gü¬venlik eğitimi almasını sağlamak zorundadır. Eğitim, değişen ve yeni ortaya çıkan risklere uygun olarak yenilenir ve gerektiğinde periyodik olarak tekrarla¬nır. Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hak¬kında Yönetmelik’te işverence eğitim programlarının planlanması ve düzen¬lenmesi konusunda ayrıntılı hükümler yer almıştır (m. 8-14). Bu eğitimler, çalışanlara herhangi bir malî yük getirmeyecek şekilde düzenlenir ve eğitim¬lerde geçen süre iş süresinden sayı¬lır (m. 6). Verilen eğitimin sonucunda bir ölçme ve değerlendirme yapılır. Değerlendirme sonuçla¬rına göre eğitimin etkili olup olmadığı belirlenerek yeni eğitime ihtiyaç duyulup duyulmadığına ka¬rar verilir (m. 16). İşyerinde çalışanlar da sağlıklı ve güvenli bir çalışma ortamının sağlan¬ması için düzenlenecek iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılmak ve bu ko¬nudaki talimatlara uymakla yükümlüdürler (m. 5). İş Kanunu’nun 7. maddesinin 1. ve adı geçen yönetmeliğin 4. maddesi¬nin 3. fıkrası gereğince geçici (ödünç) iş ilişkisinin kurulduğu durumlarda, geçici işveren de geçici işçiye iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermek zorunda¬dır. Aynı şekilde, asıl işveren-alt işveren ilişkisi kurulan işyerlerinde, alt işve¬renin çalışanlarının eğitimlerinden, asıl işveren alt işverenle birlikte sorumludur (Yön. 4/2).

– Katılım Hakkı
İş sağlığı ve güvenliği literatüründe isabetli bir özdeyiş vardır: “Önleme işyerinden başlar”. Gerçekten, iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınabilecek tüm önlemler içinde en önemlisi işyerinin bu konuda iyi bir biçimde örgütlen¬mesidir. Bu konuda yapılan gözlemler, bu örgütü gerektiği şekilde kuran ve işyerinde katılımı gerçekleştirerek bir iş güvenliği geleneği yaratabilen işlet¬melerin iş kazaları ve meslek hastalıkları ile mücadelede başarılı olduğunu ortaya koymaktadır. Resmî iş sağ¬lığı ve güvenliği örgütümüzün kaynakları ve olanakları sınırlıdır. İş sağlığı ve güvenliği faaliyetleri konusunda resmî örgü¬tün çabalarının ve yapılan (dış) denetimin yetersizliği işyeri örgütünün bu hu¬sustaki etkili faaliyeti ve iç denetimlerle giderilebilir.
Gerek 4857 sayılı İş Kanunu gerek bu yasaya dayanılarak çıkarılan iş sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin yönetmeliklerde mümkün olduğu kadar katı¬lımcı bir anlayışın getirilmeye çalışıldığı gözlen¬mektedir. Herşeyden önce ka¬tılımcı modele uygun olarak oluşturulan ve işçilerin temsilcilerinin (sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi, sendika temsilcisi, yoksa açık oyla seçilen işçi, usta¬başı vb.) yer aldığı iş sağlığı ve güvenliği kurullarının32 kuruluş koşulları eskisin¬den farklı olarak tüzükle değil yasayla düzenlenmiştir. (İK 80/1). Ayrıca 1475 sayılı yasada farklı şekilde 4857 sayılı yasayla bu kurallar yaptırım gü¬cüyle donatılmış ve işverenlerin “iş sağlığı ve güvenliği kurullarınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uygun olarak verilen kararları uygulamakla yükümlü” olduğu hükme bağlan¬mıştır (İK 80/2, 105/2).
Öte yandan, İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nde işyeri örgütlenme¬sinde işçilerin katılı¬mını sağlamak amacıyla ülkemizde ilk kez sağlık ve güven¬lik işçi temsilciliği müessesesi getirilmiş¬tir. Adı geçen yönetmeliğin 16. madde¬sine göre “İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili çalışmalara katılma, çalışmaları izleme, önlem alınmasını isteme, önerilerde bulunma ve benzeri konularda işçi¬leri temsil etmeye yetkili, bir veya daha fazla işçi, sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi olarak görev yapar. Sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi, işyerinde çalı¬şan işçiler tarafından seçilir”. Yönetmeliğin 4. maddesinin (b) bendinde de sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi, işyerinde ve güvenlik konularında işçileri temsil etmeye yetkili kişi olarak tanımlanmıştır. Yukarıda görüldüğü gibi İş Sağlığı ve Gü¬venliği Kurulları Hakkında Yönetmelik’e göre sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi bu kurulda yer alır (m. 5/h).
İş sağlığı ve güvenliği konusunda katılım ve işbirliğine ilişkin hükümler İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’te de yer al¬mıştır. Adı geçen yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrası uyarınca çalışanlar ve temsilcileri, işyerinde sağlık göze¬timinin yerine getirilmesine ilişkin organizasyonlarda karar verme sürecinde yer alırlar. Bunun gibi, işyeri sağlık birimi iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yürütümünde ve bu konuya iliş¬kin mevzuatta öngörülen önlemlerin uygulan¬masında, işyerindeki diğer bölümlerle, iş sağlığı ve güvenliği kurulu, iş güven¬liği uzmanı ve sağlık ve güvenlik işçi temsilcileriyle işbirliği içinde çalışır (Yön. 11/1, 16).
Aynı şekilde, İş Güvenliği ile Görevli Mühendis veya Teknik Elemanlar Hakkında Yönetme¬lik’e göre iş güvenliği uzmanı görevi gereği işyerinin bütün bölümlerinde iş sağlığı ve güvenliği konusunda çalışanlarla görüşmeler ve konu ile ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar (m. 13/4-5).
İşveren tarafından işyerinde katılımın ve işbirliğinin gerçekleştirildiği ve bunun gerekleri ye¬rine getirildiği oranda iş sağlığı ve güvenliği konusunda başarıya ulaşılacaktır.

– Çalışmaktan Kaçınma Hakkı
İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucunda işçilerin hangi zararlar ve mağduriyetlerle karşı karşıya kalabilecekleri yukarıda belirtilmişti. Bu duru¬mun doğal sonucu bu tür tehlikeleri yaratan işyerlerinde çalışmaktan kaçınma veya iş akdini fesih hakkının işçilere hukuken tanınmasıdır33. İşçi¬nin fesih hak¬kını kullanması işini kaybetmesine yol açacağından öncelikle tercih edilecek bir yol değildir. İş hukukunun amacı açısından uygun olan, bir yandan sözleş¬meyi ayakta tutarken, diğer yandan işvereni iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almaya zorlamaktadır34. İş Kanunu’nun işçiye çalışmaktan kaçınma hakkı tanı¬yan 83. maddesi hükmü bu amacı sağlamaya yöneliktir. İşyerinde iş sağlığı ve güvenliği açısından işçinin sağlığını bozacak veya vücut bütünlü¬ğünü tehlikeye sokacak yakın, acil ve hayati bir tehlike ile karşı karşıya kalan işçi, iş sağlığı ve güvenliği kuruluna başvurarak durumun tespit edilmesini ve gerekli tedbirlerin alınmasına karar verilmesini talep edebilir. Kurul aynı gün acilen toplanarak kararını verir ve durumu tutanakla tespit eder. Karar işçiye yazılı olarak bildirilir. Kurulun işçinin talebi yönünde karar vermesi hâlinde işçi, gerekli iş sağlığı ve güvenliği tedbiri alının¬caya kadar çalışmaktan kaçına¬bilir.Görüldüğü gibi, İK 83 uyarınca çalışmaktan kaçınma hakkının doğabil¬mesi için herşeyden önce tehlikenin yakın, acil ve hayati olması gerekir.
İşçinin İş Kanunu’nun 83. maddesi uyarınca çalışmaktan kaçınabilmesi¬nin diğer koşulu iş sağ¬lığı ve güvenliği kurulunun işçinin talebi yönünde karar vermesidir. İşçinin talebi üzerine kurul aynı gün toplanarak kararını verecek, durumu bir tutanakla saptayacak ve işçiye yazılı olarak bildirecek¬tir.
Ülkemizde yasanın buyruğuna karşın adı geçen kurullar bir çok işyerinde ya hiç kurulmamıştır ya da etkili faaliyette bulunmamaktadırlar. Kanımıza göre İK 83/1 hükmü bu kurulların oluşturul¬ması konusunda etkili olacak, işlevlerini gerektiği şekilde yerine getirmelerine katkıda bulunacak, devreye sokulmaları sorumluluk duygularını artıracaktır.
İşçinin iş görmekten kaçınma hakkını kullanabilmesi için ku¬rulun yakın, acil ve hayati bir teh¬likenin varlığını saptaması yeterlidir. Kanı¬mıza göre, ayrıca işverence bu konuda gerekli önlemlerin alınıp alınmadığının beklenmesi gerekmez. Tehlikenin acil ve yaşamsal niteliği bunu zorunlu kılar. Ancak gerekli önlemler alındığında işçi çalışmak zorundadır.
İşveren ücret ve çalışma koşullarında aleyhe bir değişiklik olmamak kaydıyla çalışmaktan ka¬çınan işçiye iş sağlığı ve güvenliği açısından tehlikeli olmayan benzer bir işte çalışmasını önerebi¬lir35. İşçinin böyle bir öneriyi kabul etmemesi sadakat borcuna aykırılık oluşturur.
İşyerindeki yakın, acil ve hayati tehlikenin birden çok işçiyi ilgilendir¬mesi hâlinde işçiler du¬rumun belirlenmesi için iş sağlığı ve güvenliği kuruluna topluca başvurabilirler ve bunun sonucunda topluca iş görmekten kaçınmaları bir grev oluşturmaz36.
İş sağlığı ve güvenliği kurulunun bulunmadığı (İK 80/1) işyerlerinde bu konudaki başvuru iş¬veren veya işveren vekiline yapılır. İşçi yakın, acil ve ha¬yati tehlikenin varlığına ilişkin tespitin yapılmasını ve durumun yazılı olarak kendisine bildirilmesini isteyebilir. İşveren veya işveren vekili yazılı olarak cevap vermek zorundadır (İK 83/2). İşveren veya işveren vekilinin işçinin ta¬lebi yö¬nünde karar vermesi hâlinde işçi çalışmaktan kaçınabilir ve yukarıda belirtilen hukuki sonuçlar do¬ğar.
İş sağlığı ve güvenliği kurulu veya işveren ya da işveren vekili işçinin talebi aleyhinde karar verirse diğer deyimle başvuruyu reddederse işçi İK 83’te düzenlenmiş bulunan hukuki olanağı kul¬lanamaz. Ancak kanımıza göre iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmayan işyerinde iş görmekten kaçınma hak¬kını öngören İK 83 hükmünün varlığı, genel hükümlerde yer alan işveren (ala¬caklı) temerrüdü (BK 325) hükümlerinin uygulanma olanağını ortadan kaldır¬maz37. Borçlar Kanunu’nun 325. maddesindeki koşullar oluştuğunda işçi her zaman bu hükme başvurabilir. Gerçekten, işçi eme¬ğini işverenin emrine sun¬duğu hâlde, sunulan iş görme edimini iş sağlığı ve güvenliği kurallarına uygun bir biçimde kabul edemeyen, bu konuda gerekli hazırlık fiillerini yerine getir¬meyen (BK 90) ve önlemleri almayan işveren Borçlar Kanunu’nun 325. mad¬desine göre alacaklı temerrüdüne düşer ve işçi çalışmaksızın ücretini isteyebilir38.
İşçi İş Kanunu’nun 83. maddesi uyarınca iş sağlığı ve güvenliği kurulu¬nun kararını aldıktan sonra çalışmaktan kaçınırsa, onun tek taraflı olarak (hak¬sız) iş akdini feshettiğinden veya özürsüz devamsızlığından söz edilemeyecek¬tir. Buna karşılık, işçi Borçlar Kanunu’nun 325. maddesine dayanarak çalış¬maktan kaçınırsa, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin yetersizliği konusunda yapabi¬leceği yanlış değerlendirmelerin riskini üstlenmiş olur ve hukuki sonuç¬larına katlanmak zorunda kalabilir39. Özellikle teknik nitelik taşıyan iş sağlığı ve güvenliği önlemleri söz konusu olduğunda işçinin yanılgıya düşmesi ihti¬mali vardır. Bu nedenle, bu konuda işçinin İK 83’e başvurması belirtti¬ğimiz riski ortadan kaldıran daha güvenli bir yol sayılabilir.

– İş Akdini Fesih Hakkı
İş Kanunu’nun 83. maddesinin 5. fıkrasında işçinin iş sağlığı ve güven¬liği nedeniyle iş akdini fesih hakkını düzenleyen bir hüküm getirilmiştir. Bilim kurulu taslağındaki düzenlemeyi geniş öl¬çüde değiştiren, iş sağlığı ve güvenliği nedeniyle fesih hakkının kullanılmasını güçleştiren ve bazı hukuki sorunların ortaya çıkmasına yol açan adı geçen hükme göre: “İş sağlığı ve güvenliği ku¬rulu¬nun kararına ve işçinin talebine rağmen gerekli tedbirin alınmadığı işyerle¬rinde işçiler altı iş günü içinde, bu kanunun 24’üncü maddesinin (I) numaralı bendine uygun olarak belirli veya belirsiz süreli hizmet akitlerini derhâl feshe-debilir”. İK 83’de işçiye ancak yakın, acil ve hayati bir tehlikenin varlığı hâlinde belirli bir prosedürden geçtikten sonra fesih hakkı tanınmaktadır. Yukarıda da belir¬tildiği gibi bir mesleki tehlikenin hayati olmasına karşın yakın olmaması mümkündür. Fesih hakkı¬nın doğumunun sadece 83. maddeye özgülenmesi, işyeri tehlikesinin bu maddedeki sınırlayıcı ko¬şulları taşımadığı tüm hâllerde işçiyi korumasız bırakmakta, bu işyerinden derhâl ayrılma olanağını elinden almaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı bir işyerinde haklı olarak iş akdini fesheden iş¬çinin -yasada buna olanak tanıyan emredici bir hüküm (İK 24/II, f) varken- sırf İK 83’de yer alan prosedürden geçmediği için haksız fesih yapmış duruma düşürülmesi ve bunun sonuçlarına katlan¬ması ne anayasanın ve iş mevzuatının iş güvenliğinin korunması ilkesine ne de hakkaniyete uygun düşer.
Bu nedenlerle kanımıza göre iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alın¬madığı bir işyerinde işçi is¬terse İK 83 uyarınca iş akdini fesih yoluna gidebilir isterse riski üzerine almak suretiyle İK 25/II, f’ye dayanarak sözleşmeyi feshe¬debilir. Kuşkusuz, iş sağlığı ve güvenliği kurulunun kararının alınması nede¬niyle işçinin İK 83’e göre iş akdini feshetmesi onun açısından daha güvenli bir yoldur. İşçi sözleşmeyi İK 24/II, f’ye göre feshettiğinde, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmadığı konusunda yanlış bir değerlendirme yapmışsa iş akdini haksız feshetmiş duruma düşebilir. Ancak belirtelim ki, işyerindeki tehlike ya¬kın, acil ve hayati değilse işçi İK 83’e başvuramaz, sözleşmeyi İş Ka¬nu¬nu’nun 24. maddesinin II. bendinin (f) fıkrasına göre feshetmekten başka bir seçeneği yoktur.
Öte yandan, İş Kanunu’nun 83. maddesinin 5. fıkrasında bu yasanın 24. maddesinin I. bendine yapılan yollama da isabetli sayılamaz. Çünkü bu hü¬kümde iş akdinin konusu olan işin yapılması “işin niteliğinden doğan bir se¬beple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa” denilmektedir. Oysa işçiye işin niteliğinden kaynaklanan tehlikeler için değil, alınmayan iş sağlığı ve güvenliği ön¬lemleri için fesih hakkının tanınması daha uygundur40. Bu ne¬denle İK 83/5’deki yollama bilim ku¬rulu taslağında olduğu gibi İş Kanunu’nun 24. maddesinin II. bendinin (f) fıkrasına diğer deyimle yukarıda belirtildiği gibi “çalışma şartlarının uygulanmaması” hükmüne yapılmalıydı.
Bunun gibi, İş Kanunu’nun 83. maddesinin 5. fıkrası uyarınca sözleşme İK 24/I’e göre feshe¬dildiğinde işçi -kıdem tazminatı alabilecekse de- işveren¬den İş Kanunu’nun 26. maddesinin 2. fıkra¬sına göre tazminat talep edemeye¬cektir. Çünkü bu tazminatın istenebilmesi için feshin İK 24/II’ye göre yapıl¬ması gerekir41.
Nihayet, İş Kanunu’nun 83. maddesinin 5. fıkrasında iş sağlığı ve gü¬venliği kurulunun kara¬rına ve işçinin talebine rağmen gerekli önlemin alınma¬dığı işyerinde işçilerin altı işgünü içinde iş akitlerini feshedebilecekleri öngö¬rülmüştür. Bilim kurulu taslağında bu konuda herhangi bir süre yer almıyordu. Mecliste bunun değiştirilmesi ve altı işgünlük sürenin yasaya konulması isa¬betli olma¬mıştır. Çünkü iş sağlığı ve güvenliği önlemleri alınmadığı sürece işçinin derhâl fesih hakkı devam etmeli, altı işgünlük hak düşümü süresi işle¬meye başlamamalıdır42.
İş Kanunu’nun 83. maddesinin son fıkrasına göre, bu yasanın 79. mad¬desi uyarınca işyerinde işin durdurulması veya işyerinin kapatılması hâlinde bu madde hükümleri uygulanmaz. Başka bir deyimle, bir idari yaptırım olarak işyerinde iş durdurulur veya işyeri kapatılırsa, işçinin İK 83’e göre çalışmaktan kaçınması veya iş akdini haklı nedenle feshetmesi mümkün değildir. Bununla beraber belirtelim ki, iş tamamen durdurulmuş veya işyeri kapatılmışsa işçi esasen çalışmadığından iş gör¬mekten kaçınması söz konusu olmaz.

b. İşçilerin Yükümlülükleri
İş Kanunu’nun 77. maddesinin 1. fıkrasında işverenlerin gerekli her türlü önlemi almak zo¬runda olduğu belirtildikten sonra “işçiler de iş sağlığı ve gü¬venliği konusunda alınan her türlü ön¬leme uymakla yükümlüdürler” denilmiş¬tir. Ülkemizdeki iş kazalarının nedenleri arasında geniş ölçüde işçilerin bu ko¬nudaki önlemlere uymaktan kaçınmalarının yer aldığı istatistiklerin de doğrula¬dığı bir gerçektir. Bunun nedenlerinin başında ise hiç kuşkusuz işçilerin bu konuda yeterince eğitil¬memiş ve bilinçlendirilmemiş olması gelir. Bu durum, işçilerin işverenlerce (ve sendikalarca) eğitil¬mesinin ne denli önem taşıdığını ortaya koymaktadır.
İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki yükümlülükleri İK 77/1’e uygun olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği’nin 13. maddesinde düzen¬lenmiştir. Adı geçen maddenin (a) bendinde işçilerin bu konudaki yükümlü¬lükleri genel olarak “İşçiler, davranış ve kusurlarından dolayı, kendi¬lerinin ve diğer kişilerin sağlık ve güvenliğinin olumsuz etkilenmemesi için azami dikkat gösterirler ve görevlerini, işveren tarafından kendilerine verilen eğitim ve tali¬matlar doğrultusunda yaparlar” şeklinde ifade edilmiştir. Aynı maddenin (b) bendinde ise işçilerin yükümlülükleri, makine ve üretim araçlarını, kişisel ko¬ruyucuları ve makine güvenlik donanımlarını doğru şekilde kullanmak, iş sağ¬lığı ve güvenliği ile ilgili olarak gördükleri aksaklık ve eksiklikleri işverene veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisine derhâl haber vermek, işveren ve sağlık ve güvenlik işçi temsilcisi ile işbirliği yapmak olarak sayılmıştır.
İşyeri Hekimleri Yönetmeliği’nin 6. maddesinin 1. fıkrası uyarınca da “Çalışanlar ve temsilci¬leri, sağlıklı bir çalışma ortamının oluşması için bu ko¬nuda hazırlanan talimat ve prosedürlere uy¬mak, işyeri sağlık biriminin çalış¬malarına destek sağlamak, sağlık muayeneleri, bilgilendirme ve eğitim prog¬ramlarına katılmak ve gerektiğinde işbirliği yapmakla yükümlüdürler”.
İşçinin iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymaması, iş kazası ve meslek hastalığı nedeniyle açılacak tazminat davalarında işverenin sorumluluğunun değerlendirilmesinde Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi uyarınca müterafık kusur olarak göz önünde tutulur. Bunun gibi, iş akdinde veya iç yö¬netmelikte dayanağı bulunmak koşuluyla işveren önlemlere uymaktan kaçınan işçilere disiplin cezası uygulayabilir. Aynı şekilde, iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan önlemlere ve bunlara ilişkin talimatlara uymaması diğer deyimle özen ve itaat borcuna aykırı davranması nedeniyle işverene za¬rar veren işçi BK 321/2 uyarınca tazminat ödemek zorunda kalabilir.
Öte yandan, “İşçinin kendi isteği veya savsaması yüzünden işin güvenli¬ğini tehlikeye düşür¬mesi” bir haklı nedenle derhâl fesih nedenidir (İK 25/II, ı). Yargıtay’a göre, yanıcı maddeyle çalışan arkadaşının yanında sigara yakarak onun yaralanmasına neden olan işçinin bu davranışı bir derhâl fesih nedeni oluşturur43.
İşverenin haklı nedenle fesih hakkını kullanabilmesi için mutlaka bir za¬rarın meydana gelmesi de gerekli değildir. İşçinin davranışının işyerindeki iş güvenliğini tehlikeye düşürmüş olması yeterli¬dir. Bu nedenle, örneğin buhar kazanlarını denetlemekle veya metan gazının ölçümlerini yapmakla görevli işçinin bu görevini yerine getirmemesi kazanların ya da grizu patlamasına yol açabileceğin¬den aynı hukuki sonucu yaratabilir. Nitekim yüksek mahkeme de bir zarar ortaya çıkmasa bile işçi tarafından sigara içmek suretiyle yangın tehli¬kesi yaratılmasını bir haklı fesih nedeni saymıştır: “Dosyadaki bilgi ve belge¬lere göre davacının davalıya ait işyerinde elyaf boya gibi yanıcı maddele¬rin bulunduğu baskı bölümünde çalışırken sigara içmesi nedeniyle işveren tarafın¬dan iş akdinin feshedildiği anlaşılmaktadır. Gerçekten davacının çalıştığı bö¬lümde ve işyerinin diğer bölümlerinde ‘Sigara içmek yasaktır’ levhası yazılı olmasına rağmen ve daha önce de bir çok kez uyarıldığı hâlde davacı işçinin yine sigara içtiği uyuşmazlık konusu değildir. Dinlenen davalı tanıkları da ger¬çekten daha önce davacı işçinin uyarıldığını sigara içmemesi gerektiğini ve sigara içenin sadece kendisi olduğunu söylediklerini açıklamışlardır. Davacının bu davranışı anılan kanunun 17/2-h (şimdi 25/II, ı) maddesindeki hâli oluşturur”44.
Yargıtay, işçinin davranışı kendi sağlığına ve güvenliğine zarar verecek nitelikteyse, haklı ne¬denle fesih hakkına yol açacağını kabul etmektedir. Yük¬sek mahkeme bu bağlamda işçinin toz mas¬kesi kullanmayı reddetmesini haklı fesih nedeni saymıştır. Söz konusu karara göre “Davacı işçinin davalıya ait işyerini sağlık kurallarına göre toz maskesinin kullanılmasının gerekli olduğu bölümde çalışırken maskeyi kullanması kendisinden istenmiş olmasına rağmen kullanmadığı bu yüzden yö¬neticileri ile tartıştığı ve kullanmamakta direndiği tüm dosya içeriğinden ve özellikle tanık anlatımla¬rından anlaşılmaktadır… Böyle olunca davalı işverenin feshinin haklı nedene dayandığı kabul edile-rek ihbar ve kıdem tazminatları istekleri reddedilmelidir”45. Gerçekten, İş Ka¬nunu’nun 77. maddesi¬nin 1. fıkrasına göre iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymak zorunda bulu¬nan işçinin bu davranışı İK 25/II-ı anlamında “işin güvenliğini” tehlikeye düşürdüğünden haklı ne¬denle fesih hak¬kının doğduğunu kabul etmek gerekir.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda işçi örgütü sendikaların da devletin ve işverenlerin yanında kendilerine düşen görevleri yerine getirmeleri gerekir46. İşçilerin iş sağlığı ve güvenliği kurullarına uyma konusunda eğitilmesi ve bi¬linçlendirilmesi geniş ölçüde (işverenlerin yanında)sendikaların da eğitim gö¬revlerini yerine getirmesi ile sağlanabilir. Sendikalar Kanunu’nun 44. maddesi¬nin 2. fıkrasına göre işçi sendikaları gelirlerinin en az yüzde onunu üyelerinin eğitimi ile mesleki bilgi ve tecrübelerini artırmak için kullanmak zorundadırlar. Bu yasal zorunluluğa karşın ülkemizde sendi¬kaların iş sağlığı ve güvenliği ko-nusunda üyelerine yeterli eğitim verdiklerini ileri sürmek mümkün değildir.
İşçi sendikaları iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanmasının etkili bir izleyicisi olmak, örneğin iş sağlığı ve güvenliği kurullarının, işyeri sağlık birimlerinin kurulması ve iyi bir şekilde işletilmesi vb. konularda ellerindeki hukuki araçları etkin bir biçimde kullanmak durumundadırlar.
İşçi sendikaları toplu iş hukukunun kendilerine sağladığı olanakları iş sağlığı ve güvenliği ko¬nusunda da iyi bir şekilde kullanmalıdırlar. Toplu iş söz¬leşmelerinin ağırlık noktasını uygulamada görüldüğü gibi sadece parasal haklar oluşturmamalı, işçilerin yaşamını ve beden bütünlüğünü ilgi¬lendiren iş sağlığı ve güvenliği kuralları önemine uygun bir biçimde bu sözleşmelerde yer al¬malıdır. Toplu iş sözleşmesi özerkliği gibi çok etkili bir hukuki araca sahip bu¬lunan sendikalar, toplu iş sözleşmelerine iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının üstünde, işçilerin daha lehine hükümler koydura¬bilirler. Mevzuatın eksik veya yetersiz yönleri toplu iş sözleşmesi hükümleri ile telafi edilebilir, iş¬yerlerinin özelliklerine uygun yeni bilimsel ve teknik gelişmelerin bu alanda uygulanması sağlana¬bilir. İşyeri iş sağlığı ve güvenliği örgütlenmesini daha etkili hâle geti¬ren hükümler öngörülebilir. Ne var ki, bu denli etkili bir hukuki araca sahip ol¬malarına karşın bugüne kadar sendikaların toplu iş sözleşmelerinden iş sağ¬lığı ve güvenliği konusunda yeterli bir biçimde yararlandıkları söylenemez47.

§ 7. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİNE AYKIRILIĞIN SONUÇLARI
I. İşverenin İş Sağlığı ve Güvenliğine Aykırı Davranışlarının Sonuçları
İşverenin işçiyi gözetme borcuna aykırılık halinde özel hukuk yaptırım¬ları yanında, kamu hu¬kuku niteliği taşıyan koruyucu hükümlere aykırı davranıldığında, özel hukuk yaptırımları ile birlikte veya ayrı olarak, kamu hukuku yaptırımları devreye girer.
Özel Hukuk yaptırımları olarak; tazminat ödeme yükümlülüğünü, İşçinin çalışmaktan ka¬çınma hakkını sayabiliriz. Kamu hukuku yaptırımları olarak da idari yaptırımlar ve Cezai Yaptırım¬lar olarak ikiye ayırabiliriz.
II. İşçinin İş Sağlığı ve Güvenliğine Aykırı Davranışlarının Sonuçları
işyerinde alınan iş sağlığı ve gü¬venliği önlemlerine işçi uymakla yükümlüdür. İşçi bu borcunu yerine getirmemesi halinde, bu şekilde işverene verdiği zararları tazminle yü¬kümlü olduğu gibi, belirli koşullarda işveren işçinin iş sözleşmesini derhal fes¬hedebilir.

§ 8. İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ İLE İLGİLİ DÜZENLEMELER
1475 sayılı iş yasasında sağlık ve güvenlik ile ilgili hükümler; “İşçi Sağlığı ve Güvenliğ”i baş¬lığı altında toplanmıştı. Oysa 1857 sayılı iş yasasında sağlık ve güvenlik ile ilgili düzenlemeler “İş Sağlığı ve Güvenliği” başlığı altında toplanmıştır. Yeni iş kanununda temel kavramda değişiklik olmuş işçi sözcüğü yerine iş sözcüğü kullanılmıştır. Gerek diğer hukuk sistemlerinde gerekse uluslar arası belgelerde yer alan bu kavramın seçilmesi daha isabetli olmuştur. Öte yandan kanunda AB müktesebatına uyum sağlamak üzere pek çok yeni hükme yer verilmiştir.48Yeni iş kanunu ile getiri¬len diğer bazı değişiklikler ise şunlarıdır; iş sağlığı ve güvenliğinin kişi bazında uygulama alanı de¬ğişikliğe uğramış, eğitimin önemi vurgulanmış, sağlık ve güvenlik önlemlerinin boyutu genişletil¬miş, işvereni denetleme yükümü getirilmiş, meslek hastalıklarını da bildirme yükümü getirilmiş, sağlık ve güvenlik tüzük ve yönetmeliklerini çıkarılması görevi çalışma ve sosyal güvenlik bakanlı¬ğına verilmiş, işin durdurulması ve işyerinin kapatılması koşulları değiştirilmiş, iş güvenliği mühen¬disi ve teknik eleman istihdam etme zorunluluğu getirilmiş, gece çalıştırılacak işçilere özel sağlık raporu alınma zorunluluğu getirilmiştir.
İşçinin korunması ilkesinin hayata geçirilme¬sinde en önemli araç olan iş sağlığı ve iş güvenliği mevzuatı iş hukukunun doğumuna yol açan ve günümüzde yine iş hukukunun te-mel ilkesi olma işlevini sürmektedir. Buna paralel olarak ilk iş kanunları da işçilerin yaşam ve sağlıklarını koruma amacı ile çıkarılmış¬lardır. İş sağlığı ve güvenliği hukuku, iş kazası veya meslek hastalığını önleme amacına yönelik mevzuattan oluşur ve de kaza veya hastalık mey¬dana geldikten sonra işverenin iş sağlığı ve güvenliği konusundaki özel hu¬kuk-tan doğan sorumluluğunu ve bu sorumluluğun yerine getirilmemesinden doğan tazminatları düzenler.
Türk iş hukuku iş sağlığı ve güvenliği konusunda oldukça geniş bir mev¬zuata sahiptir. İş Ka¬nunları başta olmak üzere bir çok kanunda iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümler bulunmasının yanında bu konu ile ilgili bazı ILO Sözleşmeleri de mevzuatımızın bir parçasını oluşturmaktadır.
Avrupa Birliği’nin temel amaçları arasında iş sağlığı ve güvenliğinin tüm üye ülkelerde en üst dü¬zeyde sağlanması da bulunmaktadır. İşçilerin çalışmakta iken sağlık ve güvenliklerinin iyileştirilmesi için ön¬lem¬ler alınmasını amaçlayan Çerçeve Yönerge 16. maddesinde saydığı bazı özel risk¬lerin korunma¬sına yönelik olarak da bir takım bireysel yönergeler çıka¬rılma¬sını öngörmüştür.
İşte kullanılan veya işyerinde bulunan tehlikeleri madde ve araçlara karşı işçilerin korunmasını amaçlayan Tehlikeli maddelere karşı iş güvenliği yöner¬gelerin başlıcaları ise İşyerinde Asbest Kul¬lanımından Doğan Risklere Karşı İşçilerin Korunması Hakkında 83/477 sayılı Yönerge (91/382 sa¬yılı Yönerge ile değişik), Koruyucu Malzemede Bulunması Gereken Asgari Sağlık ve Gü¬venlik Koşulları Hakkında 89/656 sayılı Yönerge, Ağır Yük Kaldıran İşçiler İçin Asgari Sağlık ve Güvenlik Koşulları Hakkında 90/269 sayılı Yönerge, Kanserojen Risklere Karşı İşçilerin Korunması Hakkında 90/394 sayılı Yö¬nerge, Biyolojik Unsurların Yarattığı Risklere Karşı İşçilerin Korunması Hak¬kında 90/679 sayılı Yönerge, 92/57 sayılı Geçici Yapı İşlerinde Alınması Ge¬reken Asgari Sağlık ve Gü¬venlik Yönergesi, 92/58 sayılı İşyerlerinde Bulun¬ması Gereken Sağlık ve Güvenlik İşaretleri Yöner¬gesi, 98/24 sayılı İşte Kulla¬nılan Kimyasal Maddelerin Yarattığı Risklere Karşı Koruma Yönergesi, Patla¬yıcı Maddelerle Çalışılan İşyerlerinde Çalışan İşçilerin Sağlık ve Güvenlikleri¬nin İyileştirilme¬sine Yönelik Asgari Koşullar Hakkında 1999/92 sayılı Yö¬ner¬ge, Titreşimden Doğan Risklere Karşı İşçilerin Korunması İçin Asgari Sağ¬lık ve Güvenlik Koşulları Hakkında 2002/44 sayılı Yönerge, Gürültüden Doğan Risklere Karşı İşçilerin Korunması İçin Asgari Sağlık ve Güvenlik Koşulları Hakkında 2003/10 sayılı Yönerge, Önemli Kazalara Yol Açma Riski Taşıyan Tehlikeli Maddelerin Kontrolü Hakkında 2003/105 sayılı Yönerge ve Yüksek Aktiviteye Sahip Olduğu Onaylanmış Olan ile Başıboş Radyoaktif Kaynakların Kontrolü Hakkında 2003/122 Euratom sayılı Yönerge’dir.
Belirli işçi gruplarının ya da belirli iş ilişkileriyle çalışan işçilerin ko¬run¬masını amaçlayan Sosyal Açıdan İş Sağlığı ve Güvenliği Yönergeleri’ne örnek olarak ise İşyerinde Gebe, Loğusa ve Emzikli İşçilerin Sağlık ve Güven¬liklerinin Korunmasına ve İyileştirilmesi Hakkında 92/85 sayılı Yönerge, Genç İşçilerin Korunması Hakkında 94/33 sayılı Yönerge, Maden İşkolunda Çalışan İşçilerin Sağlık ve Güvenliklerinin İyileştirilmesi için Asgari Koşullar Hak-kında 92/91 sa¬yılı Yönerge, Madenlerin Yerüstü ve Yeraltı İşlerinde Çalışan İşçilerin Sağlık ve Güvenliklerinin İyileştirilmesi İçin Asgari Ko¬şullar Hak¬kında 92/104 sayılı Yö¬nerge, Balıkçı Teknelerinde Çalışanların Sağlık ve Gü¬venliklerinin Sağlan¬ması için Asgari Koşullar Hakkında 93/103 sayılı Yönerge ve Belirli Süreli veya Ge¬çici İş İlişkisi ile Çalışan İşçilerin Sağlık ve Güven¬liklerinin İyileştirilmesine Yö¬nelik Önlemlerin Özendiril¬mesi Hakkında 91/383 sayılı Yönerge verilebilir50.
4857 sayılı İş Kanunu’nun iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili m. 77, 78, 79, 80, 81, 82, 85, 88, 89 hükümleri uygulama esaslarının Çalışma ve Sosyal Gü¬venlik Bakanlığı’nca çıkarılacak yönetmelik¬lerle düzenleneceğini belirtmişler¬dir.
İş sağlığı ve iş güvenliği hükümlerinin temel amacı ve işlevi, mesleki risklerinin daha meydana gelmeden önlenmesi ve bu amaçla işçilerin bedensel ve ruhsal varlıklarına zarar verme ihtimali olan risklere karşı önlemlerin hazır¬lanmasıdır51. İşyerinde iş sağlığını etkileyen her faktör bir kaza faktörü olabilir.
İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü Taslağı’nın (İSG.Tüz.Tas.) 6. maddesi uyarınca da işveren “iş¬çilerin sağlığını ve güvenliğini korumak için mesleki risklerin önlenmesi … dahil gerekli her türlü önlemi almak, organizasyonu yap¬mak, araç ve gereçleri sağlamak zorundadır”. Buna uygun olarak işveren söz konusu önlemlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut duru¬mun sürekli iyileştirilmesi amaç ve çabası içinde de olmak zorundadır. Yine aynı maddede işverenin, sağlık ve güvenliğin korunması ile ilgili önlem¬lerin alınmasında uyması zorunlu olan ilkelerin başında riskle¬rin önlenmesi ve risk¬lerle kaynağında mücadele edilmesi ilkesine yer verilmiştir.
İşyerlerinin kuruluşlarının denetimsiz ve düzensiz gerçekleştirilmesi iş¬çi¬le¬rin sağlık ve güven¬liklerini tehdit edecek risklerin göz ardı edilmesine se¬bep olur ve kamu makamlarının daha sonra yapacakları denetimlerden elde edi¬le¬cek sosyal faydayı da ortadan kaldırır. 4857 sayılı İş Kanunu bir işyeri kurup işlet¬meye açacak işverenlerin bu işyerlerinin sağlık ve güvenlik kuralla¬rına uy¬gun bir biçimde kurulup işletilmesini sağlamak üzere “işyeri kurma izni” ve “işletme izin ruhsatı” alma yü¬kümü getirmiş ve bu amaçla bir yönet¬melik çı-karılmasını ön¬görmüştür (İş.K. m.78/2) 52. Bu amaçla çıka¬rılan “İşyeri Kurma İzni ve İşletme Belgesi Alınması Hakkında Yönetmelik” uyarınca işyeri kurma izni ve işletme belgesi başvuruları iş müfettişleri tarafından (sadece kağıt üze¬rinde değil ilgili işyerine gidilerek53) incelenir (Yön. m.9/I, 10/II).
İş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesinde öncelikle iş, işçi ile uyumlu hale getirilmeli¬dir. İşyerlerinin tasarımı buna uygun olarak yapıl¬ma¬lı; iş ekipmanlarının seçiminde, işçilerin çalışma şeklinde ve üretim yön¬tem¬leri¬nin be¬lirlenmesinde iş-işçi uyumu ön planda tutulmalıdır.
İSG.Tüz.Tas. m.7 uyarınca işveren, işyerindeki sağlık ve güvenlik riskle¬rini önlemek ve koru¬yucu hizmetleri yürütmek üzere, işyerinden bir veya bir¬den fazla kişiyi görevlendirmek zorundadır. Sağlık ve güvenlikle görevli bu ki¬şilerin bu görevlerini yürütmeleri kendilerini hiçbir şekilde dezavan¬tajlı du¬ruma düşür¬memelidir. İş sağlığı ve güvenliği konularında hizmet verecek kişi ve kuruluşla¬rın nitelikleri ve belgelendirilmesi ile işverenin so¬rumluluğu hangi hallerde üstle¬nebileceği ile ilgili usul ve esaslar Bakanlık tara-fından belirlenir.
Yürürlüğü 15.04.2006 tarihine ertelenen Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemler Hakkında Yönetmelik (Asbest.Y.) bu riskli iş türüne has ön¬leyici tedbirlere yer vermiştir. Buna göre asbest ve asbestli malzemelerle ya¬pılan çalışmalarda, işçilerin bu malzemelerden çıkan toza maruziyetlerini en aza in¬dirmek ve her durumda ortam havasındaki asbest miktarının Yönetme¬likte belir¬tilen limit değeri aşmaması için bu çalışmalar mümkün olan en az sayıda işçi ile yapılmalıdır. Bunun yanında çalışma sistemi asbest tozu çıkar¬mayacak şekilde (bu mümkün değilse çıkan tozun ortama yayılması önlenecek şekilde) tasarlan¬malıdır. Buna uygun olarak asbest içeren çalışmaların yapıldığı yerler ve ekip¬man, temizlik ve bakım işlerinin düzenli ve etkili şekilde yapıl¬masına elverişli ol¬malı; asbest veya toz çıkaran asbestli malzemeler, sızdırmaz uygun paketler içe¬risinde taşınmalı ve diğer malzemelerden ayrı olarak depo¬lanmalıdır.
Gürültü bir mesaj veya bilgi taşımayan, insanı etkileyen ve istenmeyen ses¬ler olarak tanımlan¬maktadır54. Gürültü Yönetmeliği (Gür.Y.)’nin 7. maddesi uya¬rınca gürültüden kaynaklanan maruziyetin önlenmesi veya azaltılması için; teknik gelişmelere uygun önlemler alınarak, gürültüye maruziyetten kaynakla¬nan riskler kaynağında yok edilmeli veya en aza indirilmelidir.
Kanserojen ve Mutajen Maddelerle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Ön¬lemleri Hakkında Yö¬netmelik’in (Kans.Mut.Mad.Y.) 6. maddesi uyarınca işve¬ren, işyerindeki kanserojen veya mutajen maddelerin kullanımını, teknik olarak mümkün olduğu ölçüde azaltmakla yükümlüdür.
Tehlikeli kimyasal maddelerle çalışmaların mümkün olan en az sayıda işçi ile yapılması, işçi¬lerin maruz kalacakları madde miktarlarını ve maruziyet sürelerinin mümkün olan en az düzeyde olması Kimyasal Maddelerle Çalış¬malarda Sağlık ve Güvenlik Önlemler Hakkında Yönetmelik’in (Kim.Mad.Y.) genel ilkesini teşkil eder. Yönetmelik uyarınca işyeri ve iş organizasyonu bu amaca uygun olarak dizayn edilmeli, kullanılacak makine ve ekipman seçilir¬ken teknolojik gelişmeler dikkate alınmalı, yapılan iş için gerekli olandan fazla tehlikeli kimyasal madde üretim alanında bu¬lundurulmamalı, işçilerin kişisel temizlikleri için uygun ve yeterli şartlar sağlanmalı, tehlikeli kim¬yasal madde¬lerin, atık ve artıkların en uygun şekilde işlenmesi, kullanılması, taşınması ve depolan¬ması için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır (Kim.Mad.Y. m.7). Yö¬netmeliğin 8. maddesine göre ise işveren, bu maddelerden kaynaklanan riskle¬rin ortadan kaldırılması veya en az düzeye indirilmesi için öncelikle ikame yön¬temini uygulayarak, tehlikeli kimyasal madde yerine işçilerin sağlık ve güven¬liği yönünden tehlikesiz veya daha az tehlikeli olan kimyasal madde veya işlem kullanılmasını sağlamalıdır.
Patlayıcı Ortamların Tehlikelerinden Çalışanların Korunması Hakkında Yönetmelik (Pat.Ort.Y.) hükümlerine göre patlamaların önlenmesi ve patla¬malardan korunmayı sağlamak ama¬cıyla işveren öncelikle, yapılan işlemlerin doğasına uygun, teknik ve organizasyonel tedbirleri alma¬lıdır. Bu önlemler alı¬nırken uyulması gereken ilkeler patlayıcı ortam oluşmasını önlemek, yapılan işin doğası buna imkân vermiyorsa patlayıcı ortamın tutuşmasını önlemek ve işçilerin sağlık ve gü¬venliklerini sağlayacak şekilde patlamanın zararlı etkile¬ri¬ni azaltmak ve yayılmasını önlemektir (Pat.Ort.Y. m.7).
Sondajla Maden Çıkarılan İşletmelerde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yö¬netmeliği (Sond.İşl.Y.) uyarınca, bu işlerden kaynaklanan risklerin önlenmesi amacıyla işyerleri bu ilkeye uygun olarak tasar¬lanmalı, inşa edilmeli, teçhiz edilmeli, hizmete alınmalı, işletilmeli ve bakımları yapılmalıdır.
Sistematik olarak tekrar eden dalga hareketleri olarak tanımlanan titreşim en fazla kol, bilek ve omuzu etkilemektedir55. Bu konuyu düzenleyen Titreşim Yönetmeliği (Tit.Y.) mekanik titreşime maruziyetin önlenmesi veya azaltılması için alınması gerekli tedbirleri düzenlemektedir. Yönetmelik uyarınca teknik ilerlemeler göz önünde bulundurularak, mekanik titreşime maruz kalmaktan kay¬naklanan riskler öncelikle kaynağında yok edilecek veya en aza indirilecek¬tir. Bu tür risklerin ön¬lenmesi ve azaltılmasında, İSGY’ndeki genel önleyici il¬keler de dikkate alınmak zorundadır.
Yeraltı ve Yerüstü Maden İşletmelerinde Sağlık ve Güvenlik Şartları Yö¬netmeliği (Mad.İşl.Y.) gereği olarak işveren öncelikle çalışma yerlerini, iş¬çilerin sağlık ve güvenliklerini tehlikeye atmaya¬cak şekilde tasarlamak, inşa ve teçhiz etmek, hizmete almak, işletmek ve bakımını yapmak zorunda¬dır. İş¬ye¬rinde yapılacak her türlü çalışma, yetkili kişinin nezaretinde ve sorumluluğu al¬tında yapıl¬malı, özel riski bulunan işler yalnızca konunun uzmanı kişiler tara¬fından ve talimatlara uygun olarak yerine getirilmelidir.
İSG.Tüz.Tas. işverenin genel yükümlülüklerini belirlerken, risklerin ön¬len¬mesi ve risklerle kayna¬ğında mücadele edilmesi ilkesinin yanında, önlen¬mesi mümkün olmayan risklerin değerlendirilmesi ilkesine yer vermiştir. (İSG.Tüz.T. m.6/b, 1-3). Taslağa göre risk değerlendirmesi “İşyerlerinde, ça¬lışma ortam ve koşullarında var olan ya da dışarıdan gelebilecek tehlikelerin, işçilere, işyerine ve çevresine verebileceği zararların ve bunlara karşı alınacak önlemlerin belir¬len¬mesi amacıyla yapılması gerekli çalışmaları” ifade etmek-tedir (İSG.Tüz.Tas. m.4/a). Gür.Y.nin 6. maddesi uyarınca işveren, risk de¬ğerlendirmesini yaptırmış olacak ve hangi önlemlerin alınması gerektiğini tanımlayacaktır. Kan.Mut.Mad.Y. uyarınca kanserojen ve mutajen maddelere maruziyet riski bulunan işlerde çalı¬şanların, bu maddelere maruziyet şekli, maruziyet mik¬tarı ve maruziyet süresi belirlenerek risk değerlendirmesi yapılacak ve alınması gerekli sağlık ve güvenlik önlemleri belirlenecektir. Kim.Mad.Y. uyarınca işveren işveren, işyerinde tehlikeli kimyasal madde bulunması halinde risk de¬ğerlendirmesi yapmakla yükümlüdür. Pat.Mad.Y. uyarınca işveren işyerinde risk değerlendirmesi yapmak zo¬rundadır. Tit.Y. nin 6. maddesi uyarınca işveren, işçilerin maruz kaldığı mekanik titreşim düzeyinin değerlendirmesini ve gerekiyorsa Yönetmeliğe uygun olarak ölçülmesini sağlayacaktır.
İş sağlığı ve güvenliği sorunlarının çözümünde eğitim öncelikli bir role sahiptir. Zira bir top¬lumda gerçek manada bir iş sağlığı ve güvenliğinin sağlana¬bilmesi, iş sağlığı ve güvenliği bilincinin oluşması ile mümkündür. İş sağlığı ve güvenliği mevzuatı ne kadar iyi olursa olsun, bu konuda ye¬terli bir bilinç oluş¬mamışsa mevzuat hükümleri birer temenni hükmü olmaktan öteye bir anlam taşımazlar56. İş.K. m.77 uyarınca işverenler, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alın¬ması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konu-sunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorun¬dadırlar. İSG.Tüz.Tas.lığının 10. maddesi işçilerin iş sağlığı ve güvenliği konu¬sunda bilgilendirilmesine ilişkin hükümlere yer vermiştir. İSG.Tüz.Tas.nın 12. mad¬desinde ise işçilerin eğitimine ilişkin ilkelere yer verilmiştir. İşveren, işyerinde sağlık ve güvenliğin sağlan¬ması ve sürdürülebilmesi için; her işçinin çalıştığı yere ve yaptığı işe özel bilgi ve talimatları da içeren sağlık ve güvenlik eğitimi almasını sağlamak zorunda¬dır. Sağlık ve güvenlik ile ilgili özel görevi bulunan işçi temsilcileri özel olarak eğitilir. Söz konusu eğitim, işçilere veya temsilcilerine herhangi bir mali yük getirmez ve eğitimlerde geçen süre çalışma süresinden sayılır. Bu konuda çı¬karılan Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik (İSG.Eğt.Y.), işverenlerce, işyerlerinde işçilere verilecek iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin usul ve esaslarını düzenle¬mektedir. Eğitimin amacı, işyerlerinde sağ¬lıklı ve güvenli bir ortamı temin etmek, iş kazalarını ve meslek hastalıklarını azaltmak, çalışanları yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek, mesleki riskler ile bu risklere karşı alınması gerekli tedbirleri öğretmek ve iş sağlığı ve güvenliği bilinci oluşturmaktır (İSG.Eğt.Y. m.8). Bu amaca uygun olarak işçiler de eğitimlere katılmak ve bu konudaki talimat ve prosedürlere uy¬makla yükümlüdürler (İSG.Eğt.Y. m.5).
Alt işverene ait çalışanların eğitimlerinden, asıl işveren, alt işverenle bir¬likte sorumlu olup iş¬veren geçici iş ilişkisi ile çalışanlara gerekli eğitimi ver¬mekle de yükümlüdür. Eğitim verme yü¬kümlülüğü açısından iş sözleşmesinin türü önemli olmayıp eğitimde geçen süreler de iş süresinden sayılmaktadır (İSG.Eğt.Y. m.4, 6)57. Ücretsiz, teorik, pratik ve anlaşılır şekilde düzenlenmesi gere¬ken (İSG.Eğt.Y. m.6, 12, 13) eğitimin programlama aşamasında işçilerin veya sağlık ve güvenlik işçi temsilcisinin katılımları sağlanarak görüşleri alın¬malı (İSG.Eğt.Y. m.9); eğitim süreci ölçme ve değerlendirme aşamasını da içermelidir (İSG.Eğt.Y. m.16).
Yönetmelik işçilerin işe başlamalarında ve yeni şartlar oluşmuşsa bu şartlara uyum sağlamala¬rını temin için (yeni eğitim); iş güvenliği ve mesleki bilgilerinin eksikliklerini gidermek ve meslek¬teki niteliklerini geliştirmek için (ilave eğitim) ve yine iş güvenliği ve mesleki düzeylerini yükselt¬mek ve mes¬lekte eskimişliği gidermek için (ileri eğitim) eğitilmelerini esas alan bir sistem öngör¬müştür (İSG.Eğt.Y. m.10).
Eğitim genel iş sağlığı ve güvenliği kuralları, iş kazaları ve meslek has¬talıkların sebepleri ve işyerindeki riskler, kaza, yaralanma ve hastalıktan ko¬runma prensipleri ve korunma tekniklerinin uygulanması, iş ekipmanlarının gü¬venli kullanımı, çalışanların yasal hak ve sorumlulukları, yasal mevzuat ile ilgili bilgiler, işyerinde güvenli ortam ve sistemleri kurma, kişisel koruyucu alet kulla¬nımı, ekranlı ekipmanlarla çalışma, uyarı işaretleri, kimyasal, fiziksel ve biyolojik maddelerle ortaya çıkan riskler, temizlik ve düzen, yangın olayı ve yangından korunma, termal konfor şartları, ergo¬nomi, elektrik, tehlikeleri, risk¬leri ve önlemleri ve ilk yardım ve kurtarma konularını ve faaliyet alanına göre benzer konuları içermelidir (İSG.Eğt.Y. m.11).

§ 9. SONUÇ
4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki dönemde yürürlükte olan iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına yöneltilen temel eleştiri mevzuat hükümlerinin büyük bir dağınıklılık içinde olduğu ve bu alanda bir yeknesaklığa ihtiyaç duyulduğu yö¬nündeydi58. İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü Taslağı’nın genel gerekçesinde de bu husus dile getirilmiş ve mevcut mevzuatımızın eski ve dağınık olmasının yanında ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişmelere yeterince cevap vereme¬diği belirtil¬miştir. Gerçekten de bu dönemde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili düzenlemeler değişik kanunlar içine serpiştirilmiş hükümler¬den ve (bir kaçı hariç olmak üzere) genel hükümler ihtiva eden tüzük ve yönetmeliklerden iba¬retti. Yeni mevzuat bir bütün olarak ele alındığında göze çarpan en önemli özellik, tüm yönetmeliklere ortak standartların ve paralel hükümlerin hâkim olduğudur. Bu yönü ile yeni iş sağlığı ve güvenliği mevzua¬tımız, özel iş türle¬rinin risklerine karşı özel önlemler içeren ve genelde yeknesak bir yapı arz eden bir hukuki yapı oluşturmuştur. Bu yapı içinde önleyicilik ve risklerle kay¬nağında mücadele edilmesi ilkesi, risk de¬ğerlendirmesi ilkesi, eğitim ve bilgi-lendirme ilkesi ve işçilerin görüşlerinin alı¬narak katılımlarının sağlanması il¬kesi gerek İSG.Tüz.Tas.nda ve gerekse diğer tüm yönetmeliklerde esas alınış; mevzuat bu ilkeler üzerine bina edilmiştir. Bu¬nun yanında öncelikle genel il¬keleri düzenleyen İSG.Tüz. temel alınarak, özel iş türlerine has düzenlemeler içeren diğer yönetmeliklerin bu Tüzükteki ilkeleri (önleyicilik ve risklerle kay¬nağında mücadele edilmesi, risk değerlendirmesi, eğitim ve bilgi-lendirme, iş¬çilerden görüş alınması-katılımlarının sağlanması) ken¬di uygulama alanlarında hayata geçirecek somut ve uygulanabilir hükümlere yer vermesi, ilkelerin kağıt üzerinde kalma ihtimalini önlemekte; Türk iş hukuku uy¬gulamasında daha önce var olan mevzuat dağınıklığı ve farklı standart proble¬mi¬ni de ortadan kaldır¬maktadır.
Yeni iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı Avrupa Birliği standartlarını, diğer bir ifade ile, tam ola¬rak kalkınmış ve sanayileşmiş ülkelerin sahip olduğu stan¬dartları Türk iş hukuku uygulamasına dahil etmiştir. Avrupa Birliği’ne adaylık sürecindeki ülkemizin iş sağlığı ve güvenliği konusunda Birlik standartlarına uyumu açısından oldukça yerinde olan yeni düzenlemeler, Türk iş hukuku uy¬gulama¬sında var olan önemli bazı sorunlara da çözüm olabilecek nitelikte gö¬zükmektedirler. Örnek olarak iş sağlığı ve güvenliği konusunda Türk iş hukuku uygulamasının neredeyse en sorunlu alanı olan yapı işlerinde uygulanacak olan Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği’nde düzenlenen “koordi¬natör¬lük” kurumu bu alandaki taşeron bolluğunun ve dağınık iş örgütlenmesinin iş sağlığı ve güven¬liği açısından doğurduğu büyük zafiyeti ortadan kaldırır nite¬liktedir. Ayrıca Yönetmelikte sorumlu¬luklara ilişkin hükümler de bu açıdan hu¬kuki bir boşluk bırakmamaktadır.
Daha önceki dönemde işyerinin kuruluşu ve işletme izninin verilmesi aşa¬masında yetkilerin bü¬yük ölçüde mahalli idarelerde oluşu, güvensiz iş yerle¬rinin açılıp işletilmesinin de yolunu açmıştır. İş sağlığı ve güvenliği denetimi kadro¬sunun çok yetersiz olması ama buna karşılık küçük işyerlerinin sayısının ülke çapında oldukça fazla oluşu büyük bir denetim zafiyetini de beraberinde getir¬miş; para cezalarının yetersizliği de buna eklenince ortaya vahim bir tablo çık¬mıştır59. İşyeri Kurma İzni ve İşletme Belgesi Alınması Hakkında Yönetme¬lik’in, kurma izni ve işletme belgesi alınmasını iş sağlığı ve güvenliği önlemleri¬nin alınması şartına bağlaması ve bu şartın gerçekleştirildi¬ğinin müfettişlerce tes¬pi¬tinin yapılmasını öngörmesi, geçmiş uygulamalardaki olumsuzlukları en¬geller ni¬telikte bir mekanizmanın mevzuatımıza kazandırıldı¬ğını göstermektedir.
Yeni mevzuatın diğer bir olumlu tarafı da önleyicilik ve risklerle kayna¬ğında mücadele edilme ilkesini daha işyerinin dizaynı aşamasında dikkate al¬ması ve bu ilkenin etkisini gelişen teknolojinin işyerine yansıtılması zorunlulu¬ğuna kadar götürmesidir. Öyle ki, yukarıda da açıkladığımız gibi işverenler da¬ha işyerlerini dizayn ederken iş sağlığı ve güvenliği açısından risk taşıyan un¬surları dikkate alacaklar ve iş sağlığı ve güvenliği önlem ve unsurlarını tek¬no¬lojik gelişmelere uyumlu hale getireceklerdir.
Mevzuatın bu olumlu yanlarının yanında eleştiri getirilebilecek bir takım yönleri de mevcuttur. Değindiğimiz gibi yeni mevzuat kalkınmış ve sanayileş¬miş ülkelerin iş sağlığı ve güvenliği stan¬dartlarını içermektedir. Avrupa Birliği Yönergeleri esas alınarak yeni düzenlemeler yapılırken tercih edilen yöntem “birebir tercüme etme” şeklindedir. Dolayısıyla bu tercümeler yapılırken ülke¬mizin kendine özgü şartları dikkate alınması ve buna göre bazı modifikasyonla¬rın yapılması daha iyi so¬nuçlar verebilirdi60. Ancak gelinen bu noktada geliş¬mekte olan ve sanayileşmesini henüz tamamlama¬mış ülkemizin özel şartlarının yeterince dikkate alınmadığı görülmektedir. İşsizlik ve kötü şartlardaki işçiliğin hayli yaygın olduğu ülkemizde yüksek işçilik maliyetlerinin ve bu arada iş sağ¬lığı ve güvenliği önlemlerinin getirdiği artı maliyetlerin sermayenin yatı¬rı¬ma dönüşme sürecini tıkadığı ve istihdamda daralmaya yol açtığı bilinmesine rağmen, yeni mevzuatta iş sağlığı ve güven¬liği ilkelerinin tamamına yakınının işveren yükümlülüğü biçiminde tezahür ettirilmesi ve iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine hassasiyet gösteren işverenler açısından özendirici ve teşvik edici hiçbir hükme yer verilmemesi önemli bir çelişkidir. Örneğin teknolojik geliş-meleri işyerine, üretime ve iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine yansıtan işve¬ren¬ler hakkında, işyerinin teknolojik olarak yeniden yapılanması ve iş sağlığı ve güvenliği unsurlarının teknolojik olarak yenilenmesi aşamasında vergi mua¬fi¬yeti veya vergi indirimi yapılması gibi teşvik edici hükümler öngörülmesi bu konudaki zafiyeti ortadan kaldırabilirdi. Ancak önemle belirtmek gerekir ki iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin ger¬çekleştirilmesi ve denetlenmesinin devlete ve işverene yüklediği mali yüklerin ağırlığı bu konunun savsaklanmasının bir gerekçesini oluşturamaz.İnsan varlığının söz konusu olduğu bu alanda hiçbir ekonomik gerekçe iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini ikinci plana itemez. Ger¬çekte önleme öde¬mekten ucuzdur özdeyişinin de ifade ettiği gibi bu alanda ya¬pılacak giderler ekonomik kazanç olarak geri dönecektir61.
Bir diğer eleştiri noktası Türk iş hukuku uygulamasının genel problemi olan denetim probleminin aşılmasına ilişkin olarak etkili çözümler öngörülme¬mesidir. İş güvenliği müfettişlerinin sayıca yetersiz oluşundan dolayı pek az iş¬yeri iş sağlığı ve güvenliği açısından denetlenebilmektedir62.Denetim açısın¬dan mevzuatın zaaf teş¬kil edebilecek en önemli özelliği yeni, geniş, ayrıntılı ve ileri düzeyde teknik bilgi içermesi ve dolayısıyla denetimi yapacak daha fazla sayıda ve daha kalifiye dene¬tim elemanı gerektirme¬sidir. Denetim mekanizma¬sının da bu mevzuata paralel bir biçimde sayı ve nitelik açısından geliştirilmesi zorunlu¬dur.
Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini yürüten kamu kurumları¬nın çokluğu63 bu konu¬daki hizmet ve denetimlerin etkinliğini de azaltıcı nitelikte¬dir. İstenilen sonuçların alınabilmesi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı, ve belirli oranda özerk ve mali açıdan güçlü bir İş Sağlığı ve Güvenliği Kurumu oluşturulmalı ve bu konudaki hizmetler tek elden yürü¬tülmelidir64

Dipnotlar
1. SÜZEK, İş Hukuku, 2.Basım, İstanbul, 2005, s.669
2. CENTEL, İş Hukuku C. I,Bireysel İş hukuku, 2. Basım İstanbul 1994, 264-265.
3. HEPER, Avrupa İş Hukuku ve Türkiye, İstanbul 1997, s.165 ve devamı
4. CENTEL, İş Hukuku C. I, İstanbul 1994, 267.
5. RG 7.4.2004, s.26426
6. Can Tuncay, “Avrupa Birliğine Üyelik Sürecinde İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatı¬nın Uyumu ve Yeni Yönetmelikler”, 4, http://www.tisk.org./tisk yayınları/ İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatındaki Değişiklikler ve İşveren Yükümlülükleri Semineri.
7. EYRENCİ – TAŞKENT – ULUCAN, Yenilenmiş 3. Baskı Bireysel İş Hukuku, İstanbul, 2006, s. 261
8. Kadir Arıcı, İş Sağlığı ve Güvenliği Dersleri, Ankara 1999, s.1; Ayrıca bkz.Turhan Akbulut, İşçi Sağlığı- Prensip ve Uygulamaları, s.41.
9. Arıcı, s.221 vd.
10. Bülent Piyal, “İşyeri İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri”, Sendikal Notlar, S.14 (Ni¬san 2002), s.92-93.
11. EYRENCİ – TAŞKENT – ULUCAN, Yenilenmiş 3. Baskı Bireysel İş Hukuku, İstanbul, 2006, s. 262
12. İşyeri Sağlık Birimleri ve İşyeri Hekimlerinin Görevleri ile Çalışma ve Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik md.5. Bu yönetmelik 16 Aralık 2003 tarih 25318 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
13. EKMEKÇİ, Ömer, İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitiminin Usul ve Esasları, Mercek, Ocak 2006, s.102.
14. Bkz. Süzek, s. 675 vd.; Eyrenci (Eyrenci-Taşkent-Ulucan), s. 275 vd.
15. Güzel, “İşyeri Hekimliği”, s. 21-22.
16. Ayrıntılı bilgi için bkz. Ö. Ekmekçi, 4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda İşyeri Örgütle¬mesi, İstanbul 2005.
17. KAPLAN, E. Tuncay, İşverenin korum ve ,Gözetme Borcunun Kapsamı, (Kamu-İş, İş Hukuku ve İktisat Dergisi, S. 137-151), Ankara 2003, Cilt 7, Sayı 2, S. 137; EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN , S. 212; GÜNAY, Cevdet İlhan, İş Hukuku (Yeni İş Yasları), Ankara 2003, S.627.
18. SÜZEK, İş hukuku, S. 16.
19. KAPLAN, Gözetme, S.137.
20. KILIÇ, Leyla ,2006, Ankara, İşverenin iş Salığı ve Güvenliğini Sağlama Hükümlülüğü ve Sorumluluğu , S. 40
21. SÜMER, H. Hadi, İş Hukuku, Güncelleştirilmiş ve Gözden Geçirilmiş 9. Bası, Konya 2003, S.78.
22. SÜZEK, İş Güvenliği, S. 177; EYRENCİ/TAŞKENT/ULUCAN, S.212; KAPLAN, S. 138
23. ULUSAL, S. 41-42
24. KILIÇ, Leyla ,2006, Ankara, İşverenin iş Salığı ve Güvenliğini Sağlama Hükümlülüğü ve Sorumluluğu , S. 48
25. GÜZEL, Intuitus Personae, 177.
26. GÜZEL, Feshe Karşı Koruma, 196; aynı yazar, İş Güvencesi, 16 vd.
27. SOYER, 158 Sayılı Sözleşme, 275’ te dn. 20
28. EYRENCİ – TAŞKENT – ULUCAN, Yenilenmiş 3. Baskı Bireysel İş Hukuku, İstanbul, 2006, s. 5.
29. Bkz. A. Supiot, Le droit du travail, Paris 2004, 116-117. S. Süzek, İş Güvenliği Hu¬kuku, Ankara 1985, 9 vd.
30. İstatistik Yıllığı 2002, T.C. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı, Ankara 2002, 70.
31. Bu konuda geniş bilgi için bkz. S. Süzek, İş Hukuku, Genel Esaslar-Bireysel İş Hu¬kuku, İstanbul 2005, 314 vd., 328 vd. L. Akın, İş Kazasından Doğan Maddi Tazminat, Ankara 2001, 23 vd., 103 vd. G. B. Seratlı, İş Kazasından Doğan Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Ankara 2003, 19 vd., 63 vd.
32. Bu kurullar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. N. Catala, L’entreprise, Droit du travail, T. 4, Paris 1980, 837 vd. J. P.Antona-R. Brunois, Hygine et sécurité dans l’entreprise, Paris 1991, 46 vd. J. Boisselier-D. Larger, Le droit de l’hygiene, de la sécurité et des conditions de travail, Paris 1988, 91 vd. D. Grandguillot, Droit du travail et de la sécurité sociale, ed 5, Paris 2002, 210 vd. Süzek, İş Hukuku,675 vd. G. B.Seratlı, 4857 Sayılı İş Kanunu’na Göre İş Sağlığı ve Güvenliği, AÜHFD, 2004, S. 2, 217-218.
33. Bkz. Süzek, İş Güvenliği, 186 vd. M. Ekonomi, İHU, İş K. 14, No. 24.
34. M. Engin, Yeni İş Kanunu Tasarısı ve İşçinin İş Görmekten Kaçınma Hakkı, DE¬ÜHFD, 2003, S. 1, 86.
35. Pélissier-Supiot-Jeammaud, 1083.
36. Soyer, 4857 Sayılı, 36.
37. Soyer, 4857 Sayılı, 36. Kşz. Engin, 88, 91. Ö. Eyrenci-S. Taşkent-D. Ulucan, Birey¬sel İş Hukuku, İstanbul 2005, 267-268. Aksi görüşte, Ö. Ekmekçi, 4857 Sayılı İş Ka¬nunu’nda İzinler ve İş Sağlığı ve İş Güvenliğine İlişkin Hükümler, Yeni İş Yasası, İstanbul 2003, 202.
38. Bu konuda bkz. F. Vischer, Le contrat de travail (Tr. M. Sudan), Traité de droit privé suisse, Vol. VII, T. I, 2, Fribourg 1982, 85. M. Rehbinder, Droit suisse du travail (Tr. B. Schneider), Berne 1979, 88. Süzek, İş Güvenliği, 186 vd. Eyrenci-Taşkent-Ulucan, 267-268. Engin, 87. Akın, 62. M. P. Soyer, İşçinin İş Görme Borcu, İzmir, 1979, Ya¬yınlan¬mamış Doktora Tezi, 166. E. Akyiğit, İş Kanunu Şerhi, Ankara 2001, 1470. H. Mollamahmutoğlu, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Bakımından İşçinin İşi Red Hakkı, Türk Kamu-Sen, Mart-Haziran 1994, 4 vd.
39. S. Süzek, İş Akdinin Askıya Alınmasının Genel Teorisi, Ankara 1989, 81, dn. 100. Soyer, 4857 Sayılı, 36. Aynı yönde, Y. 9 HD, 28.4.1981, 3254/5920 ve Ekonomi’nin incelemesi, İHU, İşK. 14, No. 24.
40. Demircioğlu, 147-148. Ekmekçi, 192-193. Seratlı, İş Sağlığı, 230.
41. Bkz. Süzek, İş Güvenliği, 190-191. Eyrenci-Taşkent-Ulucan, 268. Demircioğlu, 148. Ekmekçi, 193. Seratlı, İş Sağlığı, 230.
42. Soyer, 4857 Sayılı, 36. Ekmekçi, 190, 204.
43. Y. 9. HD, 9.4.1992, 16257/3937, İşv., Şubat 1993, 17-18.
44. Y. 9. HD, 21.1.1997, 18228/868, C. İ. Günay, Şerhli İş Kanunu, C. II, Ankara 2001, 1918. Aynı yönde, Y. 9. HD, 28.5.1996, 3239/11913, Günay, 1920.
45. Y. 9. HD, 29.2.2000, 20125/2369, Günay, 1580-1581.
46. Bu konuda bkz. S. Süzek, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Konusunda Somut Çözüm Önerileri, Prof. Dr. Turhan Esener’e Armağan, Ankara 2000, 322-323. Ö. Öztürk, İş Sağlığı ve Güvenliğinin Sağlanmasında İşçi Kesiminin Rolü, Ankara 1998, Yayın¬lanmamış Yüksek Lisans Tezi, 31 vd.
47. Bu konuda bkz. Öztürk, 107 vd.
48. EKMEKÇİ, Ömer , 4857 Sayılı İş Kanuna Göre İş Sağlığı ve Güveliği konusunda İş Yeri Örgütlenmesi,2005, İstan¬bul, s.5
49. Bkz. Tuncay, s.8.
50. Tuncay, s.9; Heper, s.170-174.
51. Kadir Arıcı, İş Sağlığı ve Güvenliği Dersleri, Ankara 1999, s.1; Ayrıca bkz.Turhan Akbulut, İşçi Sağlığı- Prensip ve Uygulamaları, s.41.
52. Ercan Akyiğit, “İşyeri Kurma ve İşletimi İzin ve Ruhsatı, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi”, S.6 (Nisan-Mayıs-Haziran 2005), s.624-625.
53. Akyiğit, s.628.
54. Arıcı, s.183.
55. Arıcı, s.189.
56. Süzek, İş Hukuku, s.673. Aynı yazar “İşçilerin İş Sağlığı ve Güvenliği Konusunda Hakları ve Yükümlülükleri”, Legal İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi, S.6 (Nisan-Mayıs-Haziran 2005), s.610.
57. Ekmekçi’ye göre iş sağlığı ve güvenliği eğitiminden işçinin de faydası olduğu için bu hükme gerek duyulmamalıydı (Ekmekçi, s.2).
58. Bkz.Arıcı, s.169.
59. Arıcı, s.170-171.
60. Tuncay, İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatındaki Değişiklikler, s.16.
61. Süzek, İş Hukuku, s.663.
62. Süzek, İş Hukuku, s.669.
63. Ayrıntı için bkz. Süzek, İş Güvenliği Hukuku, s.79 vd.
64. Süzek, İş Hukuku, s.667.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mission News Theme by Compete Themes.