İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türk Medeni Kanunu’nda Aile Birliği İçinde Kadın-Erkek Eşitliği İle İlgili Hükümler

Son güncelleme tarihi 2 Ekim 2020

Saygı Tatar    -Bu makale Hakemli Hukuk Dergisi Hukuk ve Yaşam Dergisi 17. sayısında yayınlanmıştır

ÖZET

Kadın ve erkek arasında sosyal, kültürel ve hukuksal eşitliği sağlamak Avrupa Birliği örgütünün kurulduğu ilk andan itibaren sosyal politikasının bir parçası olmuştur. Avrupa Birliği, 1970’li yılların ortalarından bu yana kadın-erkek eşitliği alanında birçok düzenleme gerçekleştirmiş; gerek siyasi ve sosyal hayatta gerek çalışma hayatında eşitsizlikle mücadelede önemli ilerlemeler kaydetmiştir. AB, özellikle çalışma hayatında ve sosyal güvenlik sistemlerindeki eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ve çalışan kadınların hamilelik dönemi ve sonrası iş ve aile hayatlarını uyumlu bir şekilde sürdürebilmeleri için bağlayıcı mevzuat geliştirmiş; bu mevzuatın etkin bir biçimde uygulanabilmesi için de çeşitli Programlar oluşturmuştur. AB vatandaşı kadınların daha eşit bir statüye kavuşmaları sağlanmış olsa da, AB bu alanda tam eşitliğin sağlanabilmesi için çalışmalarına devam etmektedir.

AB’ye aday statüsünde ülke olan Türkiye’de de kadın-erkek eşitliğini sağlamak hedeflenmektedir. Türkiye’de kadın hakları, gerek mevzuat gerek uygulama açısından AB ile aynı seviyede değildir. Türkiye, kadın-erkek eşitliğini sağlamak amacıyla, 2001 yılında Medeni Kanun’da büyük değişikliklere giderek kanun maddelerinden erkeğin üstünlüğünü kaldırmıştır. Bu çalışmada, 2001 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Medeni Kanunu’nda kadın erkek eşitliği ile ilgili olarak yapılan değişiklikler aile hukuku kapsamında incelenmiştir.

Türk Medeni Kanunu’nda Kadın Erkek Eşitliği İle İlgili Değişiklikler

1926 Sayılı Eski Türk Medeni Kanunu birçok konuda erkekleri kadınlardan üstün tutan hükümler içermektedir. 2001 yılında kabul edilen ve 1 Ocak 2002 yılında yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanun ile bu üstünlük ortadan kalkmış ve kadın-erkek eşitliği konusunda önemli bir adım atılmıştır. 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Yeni Medeni Kanunu’nun kamuoyunda en çok tekrarlanan maddesi eşlerin mal paylaşımı hususundaki düzenlemesi olmuştur. Evlilik birliği içinde edinilen malların eşit olarak paylaşılmasını öngören bu madde, yeni Medeni Kanun’un en çok konuşulan ve üzerinde en çok durulan maddesi haline gelmiştir. Ancak yeni kanun ile, sadece mal paylaşımında değil, şekil ve içerik açısından pek çok konuda değişikliğe gidilmiştir. Madde ve bölüm numaralarıyla şeklen eski kanundan ayrılan yeni Medeni Kanun içerik olarak da son derece farklılık göstermektedir. Yeni Türk Medeni Kanunu bazı otoritelerce bir devrim kanunu olarak nitelendirilmiştir (Başpınar, 2003: 80).

Yeni Medeni Kanun yakından incelendiğinde, aile hukuku ile ilgili olarak yapılan değişikliklerin mal rejimi ile sınırlı olmadığı ve pek çok şeyi kapsadığı görülmektedir. Yeni kanun, aile hukuku açısından incelendiğinde ilk göze çarpan yenilik, kadının yerleşim yerinin kocasının yerleşim yerine bağlı olması esasının terk edilmesidir. Bu durum, eşitlik ilkesinin gereği olarak düşünülmüştür (Başpınar, 2003: 81).

Bu çalışmada Yeni Türk Medeni Kanunu’nun kadın-erkek eşitliği açısından getirdiği yenilikleri incelemek amacıyla yeni kanunun aile hukuku bakımından nişanlanma, evlenme, evliliğin genel hükümleri ve mal rejimi hususlarındaki değişiklikleri incelenmiştir.

Nişanlanma

Yeni Medeni Kanun ile nişanlanmanın sona ermesi durumunda dava açma durumu genişletilmiştir. Kanunun 120. Maddesinde haklı bir gerekçe göstermeden nişanı bozan taraf hakkında maddi ve manevi tazminat açılabileceği hükmü getirilmiştir. 120.maddede “Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddî fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır” denmektedir.

Aynı şekilde kanun gereği tazminat hakkı doğan tarafın anne ve babası ya da bu konumdaki kimseler için de, kusurlu olan taraftan nişan için yaptıkları masraflara karşılık tazminat alma hakkı doğmuştur. 121. maddede ise, maddi tazminatın yanında “Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir” hükmü getirilmiştir. 122. Maddede nişanın bozulması halinde nişanlıların birbirlerine veya anne ve babanın ya da bu konumdaki kimselerin diğer tarafa vermiş olduğu hediyelerin  istenmesi hakkı doğmaktadır. Hediyelerin geri verilmemesi durumunda ise haksız zenginleşme hükümleri uygulanmaktadır.

Evlenme

Yeni Medeni Kanun’da evlilik ile ilgili en belirgin ve öne çıkan değişiklik evlilik yaşı ile ilgilidir. 1926 Sayılı Eski Medeni Kanun’a göre evlilik yaşı erkeklerde 17, kadınlarda ise 15 olarak belirlenmişti. Olağanüstü evlenme yaşı ise ebeveynlerin izni ve hakim taktiriyle erkeklerde 15, kadınlarda ise 14 yaş olarak geçmekteydi (Demiriz 2008:45). Ancak Yeni kanun ile evlenme yaşı kadın ve erkek için 17 olarak belirlenmiş ve tarafların 17 yaşını tamamlayarak 18’inden gün almaları esası getirilmiştir (TMK. M. 124/I). Ayrıca olağanüstü evlenme yaşı ise yine ayrım yapılmayarak 16 olarak belirlenmiştir (TMK m. 124/II).

Yeni Medeni Kanun evlilik için başvuru yerinin erkeğin ikamet ettiği belediye olması hükmünü kaldırarak “Birbirleriyle evlenecek erkek ve kadın, içlerinden birinin oturduğu yer evlendirme memurluğuna birlikte başvururlar. Evlendirme memuru, belediye bulunan yerlerde belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır‖ (TMK m.134) hükmünü getirmiştir.

Bunun dışında eski medeni kanunda akıl hastası olanların asla evlenemeyecekleri ile ilgili olan hüküm (cMK. M. 89/II) değiştirilerek yeni kanunda “akıl hastaları evlenmelerinde tıbbi sakınca bulunmadığı resmî sağlık kurulu raporuyla anlaşılmadıkça evlenemezler” hükmü getirilmiştir (TMK. m. 133).

Yeni kanunda, evlenecek olan kişinin yasal temsilcinin evlenmeye izin verme konusundaki yetkisini kötüye kullanması halinde, talepte bulunan küçüğün mahkemeye başvurarak hâkimden izin alınması imkânı getirilmiştir (TMK.m.128).

Evliliğin Genel Hükümleri

Yeni metinde evliliğin genel hükümleri ile ilgili olarak, eski Medeni Kanun’dan çok farklı düzenlemelere yer verilmiştir. Bununla birlikte söz konusu değişikliklerin çoğunun, kadın-erkek eşitliğini gerçekleştirmeye yönelik hükümler olduğunu söylemek mümkündür. Bunlar arasında evin reisi kavramı, evlilik birliğinin temsili, evlilik birliğinin beraberce yönetilmesi, eşlere, birliğin giderlerine yalnız malvarlığı ile değil emekleriyle de katılabilme imkânının sağlanmış olması, oturulacak konutun birlikte seçilmesi, üçüncü kişilere karşı sorumluluk, eşlerin meslek ve işi, aile konutu, evlilik birliğinin giderlerine katılma ilk sırada sayılabilir.

Eski Medeni Kanun’da yer alan “koca birliğin reisidir” hükmü eşitlik ilkesine aykırı görüldüğü gerekçesiyle kaldırılmıştır. Eşlerin evlilik birliği altında birlikte yaşamaları için bir reise ihtiyaç olmadığı, eşlerin evlilik yaşantısıyla ilgili tüm konularda, eşit iki birey olarak birlikte karar verme yetkisine sahip oldukları kabul edilmiştir (Doğan, 2003:2).

Bunun yerine evlilik birliğinin temsili ile ilgili olarak; “Eşlerden her biri, ortak yaşamın devamı süresince ailenin sürekli ihtiyaçları için evlilik birliğini temsil eder. Ailenin diğer ihtiyaçları için eşlerden biri, birliği ancak aşağıdaki hâllerde temsil edebilir:

  1. Diğer eş veya haklı sebeplerle  hâkim  tarafından yetkili kılınmışsa,
  2. Birliğin yararı bakımından gecikmede sakınca bulunur ve diğer eşin hastalığı, başka bir yerde olması veya benzeri sebeplerle rızası alınamazsa” (TMK. M. 188) hükmü getirilmiştir.

Eski Medeni Kanuna göre evin seçimi kocaya aittir. Ancak bu hakkın kötüye kullanılmasına izin verilmeyeceği de belirtilmiştir. Yeni Medeni Kanun konut seçimi ile ilgili olarak; “Eşler oturacakları konutu birlikte seçerler. Birliği eşler beraberce yönetirler. Eşler birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar” (TMK. M. 186) demektedir.

Birleşmiş Milletler tarafından 18.12.1979 tarihinde kabul edilen “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi”’nin m. 15/b. 4’te “Taraf Devletler, kadın ve erkeğe hukukî olarak yerleşme yeri seçme ve nakletmede eşit yasal haklar tanıyacaklardır” hükmü yer almaktadır. Bu hükme uygun olarak yeni Medeni Kanun’da kadının yerleşme yerini seçme özgürlüğü tanınmıştır (Başpınar, 2003: 81).  Ayrıca yine adı geçen sözleşmeye uygun olarak yeni Medeni Kanun’da velayet altındaki çocuğun yerleşim yeri ile ilgili olarak “Velayet altında bulunan çocuğun yerleşim yeri, ana babasının; ana ve babanın ortak yerleşim yeri yoksa, çocuğun kendisine bırakıldığı ana veya babanın yerleşim yeridir. Diğer hallerde çocuğun oturma yeri, onun yerleşim yeri sayılır” hükmü yer almaktadır.

Eski kanuna göre kocasının soyadını alan kadına kendi soyadını da kullanma hakkı veren Yeni Medeni Kanun’da konuyla ilgili olarak şu düzenleme getirilmiştir; “Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir” (TMK. M. 187).

1926 tarihli Medeni Yasa‘da kadının bir meslekle veya sanatla meşgul olması kocanın iznine bağlıydı. Yeni Medeni Kanunda, iş ve meslek seçiminde de eşitlik ilkesine uygun davranılmış ve “Eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almak zorunda değildir. Ancak, meslek ve iş seçiminde ve bunların yürütülmesinde evlilik birliğinin huzur ve yararı göz önünde tutulur” (TMK. M. 192) hükmü getirilmiştir (Çakır, B. 2010:56).

Eski Türk Medeni Kanunu’nda kocanın yerleşim yerinin karısının da yerleşim yeri olarak kabul edileceği ibaresi bulunurken yeni kanunda böyle bir hükme yer verilmemiştir.

Önceki yasada ana ve babanın velayet hakkına birlikte sahip oldukları, velayetin kullanılmasında anlaşamadıkları takdirde babanın oyunun üstün olduğu kabul edilmiştir. Buna göre çocuğuna ad verilmesinde, nerede eğitim göreceğine, malların hangi yatırım araçlarında değerlendirileceğine, hastalığında nerede tedavi göreceğine, ayrı bir konut edinmesi gerektiğinde konutun nereden kiralacağına vs. konularda ana ve baba birlikte karar verme yetkisine sahip olmakla birlikte, bu konuda bir anlaşma olmadığı takdirde babanın kararı ve çocuğu temsil etmesi yeterli görülmekteydi. Yeni yasa kadın erkek eşitliğine aykırı bulunan bu hükmü yürürlükten kaldırmış, ana ve babanın velayetini birlikte kullanacaklarını kabul etmiş, anlaşmazlık olduğunda babanın oyunun üstünlüğüne yer vermemiştir (Kılıçoğlu, 2003).

Eski yasada miras paylaşımında, tereke malları arasında yer alan ve ekonomik bütünlüğü bozulmaması gereken tarımsal taşınmazların hangi mirasçıya teslim edileceği konusunda erkek evlatlara kızlara nazaran öncelik tanınmaktaydı. Yeni yasada ise böyle bir maddeye yer verilmemiştir.

Yeni Türk Medeni Kanunu‘nun Türk Hukuku‘na kazandırdığı en önemli yeniliklerden birisini aile konutu ve konut eşyasını özel bir koruma altına alması oluşturmuştur. Yasada aile konutu ve konut eşyası ile ilgili olarak 194, 197, 259, 276, 652 ve 591. maddelerde yeni hükümler getirilmiştir. Bu düzenlemeler aile birliğini koruma altına alırken, eşitlik ilkesi göz önünde bulundurularak yapılmıştır (Ezgin, 2011:125).

 

2001 sayılı Medeni Kanunda eşlerin eşitlik ilkesine uygun olarak mal rejimleri ile ilgili birçok düzenleme yapılmıştır. Mal rejiminin temelini, eşlerin evlilik süresince edindikleri malların ortak dayanışma ve çabanın ürünü olması oluşturmaktadır. Yasanın 219. Maddesi‘nde bu konuya yer verilmiştir:

Madde 219- “Edinilmiş mal, her eşin bu mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir” (TMK m.219).

 

SONUÇ ve DEĞERLENDİRME

 

Kanunlar toplumsal ihtiyaçlardan doğduğuna göre zamanla ihtiyaçların değişmesi kanunların da değişmesi zorunluluğunu meydana getirmektedir ve var oldukları dönemdeki sosyo-ekonomik koşullara ayak uydurmak durumundadırlar. Bu bakımdan hukukun değişmesinde toplumun sosyal, ekonomik, siyasal, kültürel koşulları önemli rol oynamaktadır denilebilir.

Değişen sosyal, ekonomik, politik koşullar sonucunda dönem dönem Türk toplumunun hukuk sisteminin yeniden düzenlendiği bilinmektedir. Toplumda meydana gelen sosyo-ekonomik, siyasal dönüşümlerin en çok kadınları etkilediği göz önünde bulundurulduğunda gerek kadının toplumsal konumunun yükseltilmesi ve erkeklerle eşit haklara sahip olması konusunda, gerekse sosyal yaşamını ve hukuki haklarını etkileyen yasal düzenlemeler üzerine değişiklikler yapılması gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ihtiyaçların değişmesi doğrultusunda Türk Medeni Kanun çalışmalarında kadınlara erkeklerle eş tutan hükümlere yer verilmiştir.

 

Türk Toplumunun Türk Medeni Kanunu‘nun yürürlüğe girdiği 1926 yılından itibaren sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan büyük değişiklikler yaşadığını ileri sürmüşler ve bu bakımdan kadın erkek eşitliği bağlamında mal rejimleri, kadının çalışmasının kocasının iznine bağlayan hüküm, evlendirme işlemlerinin nüfus idaresine verilmesi, evlenme yaşının düzenlenmesi gibi konularda düzenleme yapılması gerektiği üzerinde durmuş, öngörülerde bulunmuş ve buna yönelik taslaklar oluşturmuşlardır. Daha önceki değerlendirmelerde incelendiğinde; ilk Medeni Kanun olan Mecelle’den bu yana Türk Hukukçularının büyük bir özveri ile çalıştıkları ve her döneme uygun çağdaş, uygar, yenilikçi kanunları Türkiye‘ye kazandırmayı başarmış oldukları görülmektedir.

Sonuç olarak Türkiye‘deki Medeni Kanun her daim devrimci bir niteliğe sahip olup zamanın koşullarına uyum sağlar bir nitelik taşımaktadır. Türk Kanun koyucular Atatürk‘ün 1926 yılında gerçekleştirmiş olduğu ve Türkiye için önemli bir değere sahip olan Medeni Kanun Devrimi‘nin ardından şartlar değiştikçe kadın hareketlerinin ve sivil toplum kuruluşlarının da katkılarıyla Atatürk ilkeleri doğrultusunda kanun çalışmalarına devam etmişlerdir.

KAYNAKLAR

Başpınar, V. (2003). “Türk Medeni Kanunu İle Aile Hukukunda Yapılan Değişiklikler Ve Bu Konuda Bazı Önerilerimiz” http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/281/2558.pdf

Çakır, B. (2010). “Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda Çalışma Yaşamında Kadın-Erkek Eşitliği” Karadeniz Teknik Üniversitesi*Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi: Trabzon.

Demiriz G. (2008). “Atatürk ve Türkiye‘de Kadın Haklarının Gelişimi”, Efeler Lisesi Kültür ve Sanat Dergisi Prizma: Aydın, özel sayı.

Doğan, M. (2003) “Türk Medeni Kanunu‘nun Evliliğin Genel Hükümleri Bakımından Getirdiği Hükümleri Bakımından Getirdiği Yenilikler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi: Ankara.

Ezgin, S. (2011). “Türkiye’de Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Kadın Erkek Eşitliği Bağlamında Medeni Kanunda Yapılan Değişiklikler Üzerine Bir Değerlendirme” Adnan Menderes Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yüksek Lisans Tezi. Aydın.

Kılıçoğlu, A. (2003) “Kadın ve Çocuk Hakları Açısından Yeni Türk Medeni Kanunu, TC Başbakanlık Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü: Ankara

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mission News Theme by Compete Themes.