İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunda sorumlulukları

Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas: 2013/11-821
Karar: 2014/478

Sanığın ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan beraatına ilişkin, İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesince verilen 07.06.2011 gün ve 168-336 sayılı hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 04.10.2012 gün ve 10057-16564 sayı ile;

“Ceza Genel Kurulunun 14.02.2012 tarih ve 2011/513-2012/23, 2011/505-2012/28, 2011/509-2012/30 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, İİK’nun 337/a maddesinde düzenlenen ‘ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek’ suçunun, ticaret şirketleri müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu anlaşılmakla, ticari şirket yetkilisi olan sanığa isnat edilen suçun oluşabilmesi için, tacirin fiili olarak ticareti terk etmesi, bu durumu onbeş gün içinde kayıtlı olduğu ticaret siciline bildirmemesi, bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini içeren bir mal beyannamesinin verilmemesinin gerekmesi nedeniyle, borçlu ticaret şirketinin ticareti terk edip etmediği yönünde zabıta araştırması yaptırılarak ve kayıtlı bulunduğu vergi dairesi müdürlüğünden mükellefiyetin devam edip etmediği sorularak, sonucuna göre yetkilisi sanığın hukuki durumunun takdir edilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesi ise 04.06.2013 gün ve 337-243 sayı ile;

“Tüzel kişiliğin mal beyanında bulunma ödevinden yoksun bulunması ya da İcra İflas Kanununun 44. maddesi çerçevesinde kendisine atfedilecek sorumluluktan yoksun olması onun temsilci, yönetici veya ortaklarının mal bildiriminde bulunmalarını önlemektedir. 44. madde kapsamı dışında kalan, özü itibarıyla tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir şirketin yönetici veya sorumlularının, madde hükümlerini yerine getirmediklerinden İİK’nun 337/a maddesinin uygulamasında fail olarak addedilmelerine imkân yoktur. Dolayısıyla sorumluluğu olmayan sanığın, edimini yerine getirmediğinden bahisle 337/a maddesine istinaden cezalandırılması olanaksızdır” şeklindeki gerekçeyle direnerek, sanığın önceki hükümde olduğu gibi beraatına karar vermiştir.

Bu hükmün de davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.12.2013 gün ve 292668 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçeyle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçundan beraatına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; ticaret şirketlerinin müdür veya temsilcilerinin, İcra İflas Kanununun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin mümkün olup olmadığının tespitine ilişkindir.

2004 sayılı İcra İflas Kanunu, bu kanun kapsamında çıkan hukuki sorunların en kısa ve basit şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş, buna bağlı olarak, kanunda düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Kanun koyucu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile aynı tarihte yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 günü yürürlüğe giren 5582 sayılı Kanunlarla, İİK’nun çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın, bu özel yargılama usulünü bazı değişiklikler dışında korumuştur.
İcra İflas Kanununun 44. maddesinde ticareti terk eden tacir açısından muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş, bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir.
TTK’nun “Ticareti Terk Edenler” başlıklı 44. maddesi;
“Ticareti terk eden bir tacir onbeş gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayımlandığı gazetelerde ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dâhil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir” şeklinde olup, maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı kanunun 337/a maddesinde “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında;
“44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde; “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların iş yerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır” denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİK’nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Kanun maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle diğer şartların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİK’nun 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan söz edebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra onbeş gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında, suçun oluşması için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi gerekir. Ancak İİK’nun 337/a maddesinin ikinci fıkrasındaki; “Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez” hükmü uyarınca, alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu anlamında tacir olması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun 14. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse” olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar” denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; “kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri” olarak sayılmıştır.
Bu aşamada “ticareti terk etme” kavramı üzerinde de durulmalıdır. Öğretide; “ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuki yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması mümkün olduğu gibi, ticari işletmenin hukuki olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi mümkündür.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Kanununda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. TTK’nun 503. maddesinde; “İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir” tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi, şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesiyle ilgili olarak “infisah” TTK’nun 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup, “tasfiye” hususunda aynı kanunun 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra İflas Kanununda düzenlenen suçların, tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi durumunda kimlerin sorumlu olacağı, “hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği” başlıklı 345. maddesinde; “Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde hüküm altına alınmış olup, limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Özel Dairece, İcra İflas Kanununun 337/a maddesinde düzenlenen ticareti usulüne aykırı olarak terk etmek suçunun, ticaret şirketlerinin müdür ve yetkililerince de işlenmesinin mümkün olduğu, yerel mahkemece ise, tasfiye ve infisah hükümlerine tabi bir şirketin yönetici veya sorumlularının bu madde hükümlerini yerine getirmediklerinden bahisle, aynı maddenin uygulaması bakımından fail olamayacaklarının belirtilmesi karşısında, uyuşmazlık; “limited şirketin münferiden temsile yetkili müdürünün” İcra İflas Kanununun 44 ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.

6762 sayılı TTK’nun 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca “tacir” olduğunda şüphe bulunmamaktadır.

İİK’nun 44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup, bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde, tacir sayılan limited şirketleri temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde aynı maddedeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı kanunun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmalarına engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİK’nun 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların bu davranışlarının önlenmesi” amacı ile getirildiği de gerekçede açıkça ifade edilmektedir.

Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin, ticareti terk suçunu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİK’nun 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİK’nun 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticaret şirketi müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf bulunmaları anlamına gelecektir ki, bunun kanuni bir dayanağı da bulunmamaktadır.

Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.02.2011 gün ve 505-28, 513-29, 509-30 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.

Bu itibarla, usul ve kanuna uygun bulunmayan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;
1- Usul ve kanuna uygun olmayan İstanbul 9. İcra Ceza Mahkemesinin 04.06.2013 gün ve 337-243 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.11.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Mission News Theme by Compete Themes.